Babacığım; bugün yine sana yazacağım. Çünkü sözünü edeceğimiz kimi duraklarda senden söz ediliyor, bir şekilde söz dönüp-dolaşıp sana geliyor ve de çeşitli vesîlelerle konuşuluyorsun.

*PLÂNLAMADIĞIMIZ HÂLDE*

Babacığım; o gün bizim için, -hiç te öyle plânlamadığımız hâlde,- âdetâ SIRA ZİYÂRETLER GÜNÜ oldu. Günlerden pazardı ama neredeyse haftanın en hareketli günü oldu.

*ELDİVAN, FİLİSTİN, ÜMİT*

Cumartesi sabah Sâlim Ensar izine geldi görev yaptığı Çankırı/Eldivan'dan. Öğlede tüm ülkede olduğu gibi Ordu'da da Trump'ın GAZZE'Yİ SÜPÜRECEĞİZ meydan okumasına karşı tepki yürüyüşü vardı. Akşam da, birkaç gündür nabız yüksekliği sebebiyle hastânede yatan ve şimdi köyde istirahat eden Ümit kardeşe ziyârete gittik. Sâlim Ensar yoldan gelmesine rağmen gitmek isteyince âilece oradaydık. Çok şükür şimdi iyi ve de güzel muhabbet oldu Elhamdülillâh.

*WEFÂ SABÂHI, DÂVET ÖĞLESİ*

Asıl yazacağımız günün sabâhı, yakın arkadaşlar grubuyla WEFÂ MESCİDİ'nde, namaz ve yer sofrası kahvaltıda berâberdik. Öğlenin ardından ise, bizim hanımın umreden gelen 70 küsur yaşlık talebesi Mesûdiye sınırı, Ulubey/Çubuklu köyden MİHRİ TEYZE'nin umre dâveti vardı.

*YUSUF KEREM, SÂDIK İMREK*

Programı Yusuf Kerem ve orda tevâfuk eden bizim Ordu İHL 94 mezunlarımızdan fayans ustası Sâdık İMREK talebe bey Kardeşle berâber yaptık. Öğrendiklerini unutmamış. Hattâ üstüne de koymuş. Daha doğrusu, görev almamakla berâber misyonundan kopmamış.

*İHRAM'DAN İKRÂM'A; HOŞ PROGRAM**

Mâşâllâh, çok hoş telâffuz ve kıraati var. Orada umulmadık uyumla berâber bir güzellik yaşadık çok şükür. Zemzem içtik, hurma yedik, tabak ikramları aldık. Yâsin, duâ, ilâhi, kasîde, insanlarla sohbet falan sıradışı bir program oldu Elhamdülillâh.

*M. ÂKİF'LE VAROL ÂİLESİ'NE*

Oradayken, Samsun'daki kayınbirâderim Mehmet Âkif Bey aradı. Onlar da eşi tarafından bir yakınlarının umre dâveti bağlamında Ordu'ya gelmişler. Çıkınca, İmam-Hatip'in orda buluştuk ve onu da alarak, ta akşamdan plânladığımız, yine umreden gelen, senin çok iyi tanıdığın Hacıbey VAROL hocagile zemzem içmeye gittik. Yanımızda Yusuf ve Semrâ Hanım da var.

*HİSLİ TERENNÜM, İÇTEN ANLATIM*

Umreyi oğlu Tâhâ ve eşiyle berâber yapan ve de ötedenberi terennümlerinde hep içtenliğiyle temâyüz eden hocamız,  bu ziyâretle berâber daha bir his-yoğun keyfiyete bürünmüş. Anlatırken yeniden yaşıyor gibi hislenip heyecanlanıyor. Mâşâllâh, çok feyizli olmuş ziyâretleri.

*KAYINPEDERİ DE SENİ TANIYORMUŞ*

Hacıbey Hoca'nın kayınpederi de orada misâfir. Kabadüz Esenyurt'tan. Seni tanıyormuş. Yıllardır bizim tüccarımızdı. Hoş sohbeti, güleryüzüyle, alışverişiyle çok başka bir adamdı. Bizlere çok iyi davranırdı, kendisinden çok memnunduk diyor.

*YENİMAHALLE GÜNLERİ*

Tabiî sohbet ister-istemez bu minvâlde Yenimahalle günleri ve hâtıralara geldi. Oradaki günlerini, özellikle annemle seni çok hayırla yâdediyorlar. Çünkü o zaman bizim pek o kadar sargın bir tanışıklığımız yoktu. Zâten ikâmetimiz de orada değildi. Sohbetten notlar şöyle; Hacıbey Hoca konuşuyor:

*BİR ETİKET, BİR MARKAYDI*

"Sâlim Amca Ordu'da bir etiketti, markaydı. Cenâzesinde insanlar hep hayıflı ve hayırlı konuşuyorlar. Hele iki teyze hanım aralarında;

- Mahallemiz yıkıldı, sokak hepten söndü!

şeklinde konuşuyorlardı.

*NÛRİ HOCA'YLA O ZAMANLAR*

- Yenge Hanım; benim bu âileyle bir almış-vermişliğim yok. O zamanlar beyiniz Nûri Hocayla da pek tanışıklığımız yok. Dedesinin yanında daha çok Ensar var. Kayınpederiniz vefat ettiğinde Ensar çok üzüldü. Her hâlinden belliydi. O zamanlar mahallede vukuat ta çok oluyordu.

*BİR YAN VUKUÂT, BİR YAN MOTOR*

Onlar da Çağatay falan, motorlu, sanâyi eksenli ayrı bir gruptu. Serserilere karşı bir güvenceydiler. Mahalle öyle bir hâldeydi ki, sık sık polis geliyordu kavga-gürültülerden dolayı.

*BAĞIRACAK, ÇEKİNİLECEK KİMSE DE YOK!*

Sâlim Amca'dan sonra daha da karışmıştı buralar. Kimse müdâhalede de bulunamıyor. Sâlim Amca gibi bağıracak, çekinecek kimse de yok. Bir kargaşa gidiyor.

*YENİMAHALLE'DEN KAMYON GARAJI'NA*

Tam 2 yıl; "Allâh'ım kurtar!" diye duâ ettik. En nihâyet bu Kamyon Garajı denilen yerdeki yeni TOKİ evimizi imkânları zorlamak sûretiyle aldık, Allâh CC nasîp etti, çok şükür.

*ANNENİZ DE ÇOK İYİYDİ*

Nefise Teyze de çok iyiydi. Annemiz gibi seviyor, gidip-geliyor, komşuluk yapıyorduk. Şimdi yakın değiliz ama haberleşiyoruz. Allâh CC hayırlı, uzun ömür versin.

*ÇATI KAT, MİSÂFİRHÂNE*

Bir ara, il dışından, asker arkadaşları, âileleriyle falan 11-12 kişi kadar misâfirim geldi. Akşam kalacak yer yok, otel bakıyoruz. Nefise Teyze'nin haberi olmuş. Anahtarı verip çatı katı misafirlere tahsis etti. Biz de ona çok duâ ettik, ediyoruz. Allâh CC râzı olsun.

*KAYINVÂLİDEM ÖYLEDİR*

- Kayınvâlidem öyledir. Aynı şekilde Eymür'de, köy komşumuzun kızı Karabük'te gelin. Oradan misafirleri gelmiş. Köydeki evi altlı-üstlü onlara açtı. Allâh için çok cömerttir, çok iyi bir komşudur.

*SÂLİM AMCA DAĞ GİBİYDİ*

"- Evet, bunlar âilece böyle. Ama Sâlim Amca'nın duruşu bile farklıydı, âdetâ dağ gibiydi. Nûri Hocam da iyi ama bileği biraz daha kuvvetli olsaydı rahmetli babası gibi, herşey daha farklı olurdu."

*HEM SÂLİM, HEM ENSAR İNŞÂLLÂH*

Ben de burada araya girerek kendi kendine diyorum ki, inşâllâh Sâlim Ensar o kişi olacak. İsmini zâten bu niyetle verdik. Dedesi gibi bedenen sâlim, sağlam, güçlü olduğu kadar karakter olarak baskın, imkânca da yetkin ve de Ensar ruhlu, yardımsever, verimkâr, çevresi ve insanlığa faydalı bir şahsiyet olsun diye. Allâh CC yardımcısı olsun. Âmîn...

*SERMÂYEM YOK DERDİMDEN BAŞKA*

Babacığım; şimdi, sana dâir tuttuğumuz defterin 42. Sahifesinde yer alan şu notu buraya almanın tam zamânı:

"Sâlim Ensar'ın, köyde ders çalıştığı odasında,  masasındaki kitap. Dedesi; bu dertli çocuk senin torunun. Ne mutlu hepimize wes'selâm... (10.06.2023)"

*FES'AV İLÂ ZİKRİLLÂH!; NAMAZA KOŞUNUZ*

Diğer taraftan bizim hanım, seninle ilgili fark örneği sadedinde şöyle bir katkıda bulundu:

- Hacıbey Hocam, Yenimahalle komşularımızdan, -sen de tanırsındır- Sabire Abla birgün dedi ki;

- Ezan okununca Sâlim Amca mescide koşa koşa giderdi. Şimdi öyle hareket edenler yok artık, göremiyoruz!

*NÂDİR İŞ ADAMI*

Babacığım; oradan çıkınca, en büyük kayınbirâder de yanımızda olunca aynı sitedeki diğer kayınbirâder Fâtih Beyler ve sonra son kattaki kayınpeder gillere de uğradık. Kayınpeder orada da, senin 70'li yıllarda, her türlü olumsuz propaganda ve algıya rağmen çocuğunu İmam-Hatip'e veren nâdir işadamlarından biri olduğunu tekrarladı.

*TOKİ ALTINORDU'DAN DOĞAKENT'E*

Benzer konular, Altınordu Evleri Sitesi'nden çıkıp gittiğimiz DOĞAKENT'teki Hamza kayınbirâder gillerde de konuşuldu. Orada bulunan köylümüz, kayınvâlidesi Bakkal merhum Kâni KALYON Ağabey'in eşi Adâlet Yenge ve kızı Çiğdem hanımlarla da Eymür'deki kendi  bakkallarından o günün komşularına, o zamanların ahvâl ve şerâitine dâir sohbetler ettik. Ölmüşlerimizi andık.

*PAZARTESİ, ANNEM, İLK KİRAZ AYIMIZ*

Pazartesi sabâhı da anneme gittim.  Hacıbey ve Mihri Teyze'nin verdiği hurma ve zemzemden, bir de geçen ilgili yazılarımızın yer aldığı gazetelerden götürdüm. Yukardaki ziyâretlerden konuştuk. Anlattıkça O hep zâten; "Daha? Daha?" diye soruyor. Biz de bir kıyıdan anlatmaya çalışıyoruz. O da, benim doğduğum, onun ilk doğum kiraz ayı günlerini ve yaşadıklarını anlattı. İnşâllâh, bir başka yazıda onlara da yer vermek nasîp olur.

*ÖLENLERE RAHMET, KALANLARA SELÂMET*

Sözü bağlarken, Rabbimizin ölmüşlerimizin cümlesine rahmet eyleyip, başta annemiz olmak üzere bizleri sıhhat-âfiyet ve din-îman selâmetleri üzere hayırlı bir hayât sonrası tüm sevdiklerimiz ve de Gazze, Doğu Türkistan benzeri doğudan-batıdan, kuzeyden-güneyden, geçmişten-gelecekten kâffe-i ehl-i îmânla berâber Efendimiz SAV'in komşuluğunda buluşturması niyâzı ve içten âmînlerle cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...