- HÜSEYİN DENİZBU MİLLETİN DİLİ VE KÜLTÜRÜ İSYAN OLAMAZ!
- ABDÜLKADİR DEMİRNeden herkes Ferdi Tayfuru ve vefatını önemsedi?
- Erol KARAERSOSYAL MEDYA
- Şafak DELİÇAKARMEMUR VE EMEKLİ REFAH PAYI ALABİLECEK Mİ?
- Ufuk ERSOYHASTAYIM DEDİM İNANMADINIZ
- Derya DERVİŞOĞLUBİR YIL DAHA TAZELENİYOR
- NURİ KAHRAMANORDU, MUSTAFA ERDEMİNİ DUÂLARLA UĞURLADI...
- Servet YERLİMİLLİ ŞAİRİMİZ MEHMET AKİF ERSOY’U ÖLÜMÜNÜN 88 YILDÖNÜMÜNDE SAYGIYLA ANIYORUZ
- Berkant DOĞANBİR ZENGİN YOKSULLUĞUN HIKAYESİ…
- SEDAT AKKÖSEESKİDEN DALKAVUK DU ŞİMDİ YALAKA OLDU...!
- UĞUR KARAFINDIK FİYATI AÇIKLANSIN
- ŞÜKÜR ÖZDEMİRDÜNYA KADINLAR GÜNÜ
- Mehmet KESKİNGEYLAN’DAN MÜJDE BEKLİYORUZ!
- Savaş ÇELEBİÇEVRE VE DİN
- Mustafa TÜRKYILMAZVALİ EROL’A APAÇIK
- Semra GENÇOSMANOĞLUŞEHRE ARTIK BİR NEFES ALDIRIN!
- NAZIM GÜLERMAĞFİRET ÇERAĞI, TEVBE DURAĞI, İSTİĞFAR BURAĞI...
- ATİLLA SAMATPERŞEMBEDEN MESAJ
- Ersin ERDOĞANEL-VEDA...
- MEHMET YILMAZYİNE YENİDEN TEK ORDUSPOR
- Recep AydınVALİ PARAYI MİLLETİN KALBİNDEN BULDU
- AV. KEVSER AYCAN YILDIZÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI
- AV. ELİF GÜNEY KATIRCIOĞLUUlusal Egemenlik ve Çocuk Hakları
- AV. BİRSEN UÇARKADINLAR VARDIR
- Av. Özlem KÜTÜKSUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK PEKİ YA SUÇA SÜRÜKLEYEN ?
- AV. ZELİHA AYPEK BAYRAKKADINLAR GÜNÜNÜN TARİHİNE BAKACAK OLURSAK!
- AV. YAREN TÜRKERBİLİM VE SANATTA KADININ ROLÜ
- Av. Ebru Avcı BecerenSosyal Medya Ve Çocuklar
- AV. SERAP TAŞTEMELHEPİMİZ BİRİZ, BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ, ŞİDDETİN HİÇBİR TÜRLÜSÜNE SUSMAYIN!
- AV. AYTEKİN ERDEMEN GÜRÜLTÜLÜ SES VİCDANIN SESİ
- AV. ASUMAN AYDINEREN BÜYÜK HAK YAŞAMAKMIŞ
- Av. Sabri Can GÜRSOYÇOCUK VE CİNSEL EĞİTİM
- AV. ALPER İSKENDEROĞLUAnadolu ve Mezopotamya ‘da Kız Çocuğu Olmak
- AV. TUĞÇENUR ALDENİZTÜRKİYE’DE KADIN VE SİYASET
- BİRGÜL AKBULUTSEVGİ İLE KURTULACAKTIR İNSANLIK….!!
- ÖZLEM KÜTÜKEKONOMİK HAYATTA ÇOCUK KALABİLMEK
- AV. ÖYKÜ ÇALIŞDÜNYA ÇOCUK GÜNÜ
- KAYA AYDINÖĞRETMENSİZ EĞİTİM
- ADEM UZUNÖMEROĞLUKURUL
- ÇİĞDEM TÜRK ÖZÇELİKVEDALAR, ACILAR VE RUHLAR
- Mehmet TopkaraoğluGÖZLÜK CAMLARINIZI DEZENFEKTE EDİN
- ARSLAN ÖZERMEMLEKET HASRETİ
- Mehmet Ziya OdabaşPEKİ NASIL KÖYLÜ OLUNUR?..
- Op. Dr. İsmail KuralSODA ŞİŞESİ AÇARKEN KÖR OLMAYIN
- ONUR ŞAHİNÖNCE SAĞLIK...
- REMZİ AKSOYDOĞRU ADAM…
- Metin AKSOYCENAZE EVİNDE DÜĞÜN OLMAZ...
- Uzm. Dr. Hakan DumanBİR PARADOKSUN ANALİZİ
- Yunus ÖNEMTEKNOLOJİ HIZLA İLERLİYOR, İNSANLIK AYNI HIZDA GERİLİYOR
- Adem AksoyBAŞARININ ALTYAPISI ‘ADALET’
- YAŞAR DALGIÇREFERANDUMA NEDEN “EVET” NEDEN HAYIR?
- Soner MAĞDENVAR YA DA YOK OLUŞ
- Alaaddin ARSLANORDUSPORA ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
Lütfen Bir Tarih Seçiniz
Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
- 15:51 ORDU’YA 82.5 MİLYON ÖDENEK
- 15:38 UKOME’DEN YENİ KARARLAR
- 15:25 KENT MOBİLYALARI ATÖLYESİ ÜRETMEYE DEVAM EDİYOR
- 15:15 123 ÜLKE 323 TON FINDIK ALDI
- 14:37 EMEKLİ AYLIĞI BELLİ OLDU
- 14:08 ENGELSİZ TAKSİ HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ
- 13:51 YERLİ YAPAY ZEKA SALDIRILARI ENGELLEDİ
- 13:43 “SANATIN VE SANATÇININ YANINDAYIZ”
- 13:23 SPORA HAS
- 13:22 ORDU’DA DART HEYECANI START ALDI
- 13:23 KUPADA HAYACAN SÜRÜYOR
- 13:22 ORDU 67 NOKTAYI KOYUYOR
- 09:47 GAZİ VURUŞU
- 16:56 YATIRIMLAR HIZ KAYBETMEDEN DEVAM EDECEK
- 15:31 ORDULULARIN BOŞ VAATLERE KARNI TOK!
HÜSEYİN DENİZ
İNSANLARI PANİKLETEN, İBRET ALINMAYAN ÖLÜM HADİSESİ
6 Ocak 2025 Pazartesi Saat: 09:42
Her cenaze merasimi ölümü bir kez daha kazıyor zihnimize. Ve çevremizdeki her ölenle yavaş yavaş ölüyoruz. Her ölenle hayatın ve ölümün sahibine biraz daha yaklaşıyoruz. Yıkanarak dünyanın kirlerinden arınan ve beyaza bürünen bir beden. Cansız bedeni taşıyan tabutun üzerinde yazan “Her canlı ölümü tadacaktır…” ayetini, kim bilir kaç defa okuduk. Okuduk da anladık mı, hayata taşıdık mı bilinmez? Aklı gitmiş, gözü görmez, kulağı duymaz mevtaya belki de dünyada söyleyemediklerimizi haykırıyoruz hep bir ağızdan: “İyi biliriz, haklarımız helal olsun.”
Bir tarafta yeni bir âleme yolculuğa başlayan cansız insan. Öte tarafta ölünün arkasında saf tutan, dünya yolculuğundaki canlı insanlar. Bir tarafta dünya ile işi bitmiş, iletişimi kesilmiş cansız. Öte yanda birbiriyle iletişim kurmayacak kadar uzaklaşmış canlılar. Bir yanda ruhundan ayrılmış bir beden. Diğer yanda ruhuna sahip çıkamayan bedenler.
Düşünüyorum da ölüye hakkını helal eden insan, diri için neden susar? Ölünün arkasından gözyaşı dökenler, feryat edenler, yaşayanlara neden kin tutar? Ölüyü omuzunda taşıyanlar, yaşayanlara neden bir el uzatmaz?
Veya bir insanın Kadir ve kıymeti öldüğü zaman mı bilinmelidir.
Bedenin toprakla buluşma vakti geldiğinde derin bir çukurda aslına dönüyor beden. İnsanın yükünü topraktan gayrısı çekemez zaten. Anamızı, babamızı, evladımızı, akrabamızı, yârimizi, dostumuzu, hocamızı, öğrencimizi… Toz konduramadığımız en değerlilerimizin üzerini toprakla örtüyoruz.
Dün arabesk‘in kralı merhum Ferdi
Tayfur’un o şanlı şöhretli bedeni toprağın bağrına ellerimizle teslim ettiğimiz gibi,
Her ölen bir gün toprağın altındaki âleme uyanırken biz, dünya işine sarılarak ibret almadı hala uyumaya devam ediyoruz.
Ölü, öte tarafta canlanırken biz, bu tarafta ölmeye devam ediyoruz. Zira ölen sadık yâr ile buluşurken bile seyircilerin alacakları, verecekleri, satışları, dijital dünyadaki gezintileri devam ediyor.
Ölen kişinin merasimlerinde, ölen kişiye ve yakınlarına yakışmayacak şekilde şarkılar türküler zırgırt ve pervasızca nara atanları duymaktayız
Victor Hugo’nun dediği gibi “Bir başka âlemin bekleme odasıdır bu dünya.”
Ölüm korkusu denen şeyi, Yaş ilerledikçe ölüme yüklediğimiz anlam, toplumun kültürüne, inançlarımıza ve bireysel kişilik özelliklerimize göre değişir. Zaman geçtikçe ölümün ayak sesleri yakınlaşır. Gençlik yıllarında yitirilen dedeler, nineler uzağımızdaki ölüm düşüncesinin egzersizlerini başlatır. Bir üst kuşaktaki birinci dereceden yakınların kaybında ölüm düşüncesi yanı başımıza gelir, bize dokunur ve yalnızlaşırız. Sıra kendi kuşağımızdan kayıplara gelince ölüm düşüncesi içimize işler ve adeta onunla yaşamaya başlarız.
Gençlik yıllarında çevremizdeki yeni doğumlar arasında koşuştururken yaş aldıkça ölümler arasında mekik dokumaya başlıyoruz. Aslında toplumdaki ölüm oranları aynı. Ama yaş aldıkça katıldığımız cenaze törenleri artıyor. Yolculuk belli. Fakat her toplumun ve inancın bu son yolculuğa ilişkin tanımı ve ritüeli farklı.
Aslında bir Müslüman‘ın cenazeye karşı görevleri bellidir, lakin bununda daha ötesine geçiliyor.
Aslında biz ölüm nedir sorusuna karşı cevap bulmuş değiliz ve
cevabını bulamadığımız bu temel gerçek, yaşamı kuşatan bir belirsizlik olarak psikolojik hayatımızın en temel korku kaynağı olmaya devam etmekte.
Ölüm korkusu hayatımızın sona ermesiyle ilgili belirsizliğin, endişenin, kederin yer aldığı bir kaygı bozukluğudur. Bu kaygı her insanda az çok vardır. Yaş ilerledikçe daha yoğun hissedilir. Her alanda olduğu gibi korku nesnesine yüklediğimiz anlam, ona ilişkin belirsizlikleri ve hislerimizi yönetmemizi sağlar. Dolayısıyla asıl olan hayatın temel gerçeği olan ölüm denen şeye yüklediğimiz anlamdır.
Aslında, ölümün, ne olduğunu bilmekteyiz ancak, ölümü bildiğimiz halde hiç ölmeyecekmiş gibi bir dünya hayatı sürüyoruz.
Can taşıyoruz, insanız, ruhumuz var ve ölüyoruz. Bunları biliyor ve inanıyoruz da onların ne olduğunu bilmiyoruz. Aslında insanı yani kendimizi bilmiyoruz. İşte bu bilinmezlikler temel bir korku kaynağıdır.
Oysaki insanın bilme evreni sınırlıdır. Her ne kadar sosyal genlerimizde her şeyi bilmemiz gerektiği yüklenmiş olsa da biyolojik ve zihinsel potansiyelimiz her şeyi bilecek şekilde tasarlanmamıştır.
Hatta bazı şeyleri bilmemek bizim için daha iyidir. Zira bilmemek bilimin, araştırmanın ve bilmeye yönelik çabanın başlangıcıdır. Bilinmezle mücadelemizde insanı insan yapan temel bir becerimiz olan “inanmak” da devreye giriyor. Görmüyoruz, dokunmuyoruz, ölçüp biçemiyoruz ama inanıyoruz.
İnanmak; maddi âlemdeki somut bilgi gibi mana alanındaki sezgilere ve soyut bilgiye de sahip olmayı ve bilinmezlerle yaşama becerisini getirir. İnanma becerisi somut dünyada görmediklerimize de bir anlam yüklememizi sağlar. Çünkü anlam yükleyemediğimiz şeyden korkarız.
En temel çıkmazımız olan ölüm korkusunun üstesinden gelmenin yegâne yolu, somut dünyanın yetersiz kaldığı bilgi evreni yanında sezgi dünyasının bilgi evreninden yararlanmaktır. Bütün amaç, sonlu olan bu imtihan dünyasındaki tercihlerimizin sadece zihinsel potansiyelimize ve bilinç düzeyimize değil sezgi ve inanç derinliğimize de dayanmasıdır. Hayatın dengesi böyle oluşur. Bu dünyadan sağ çıkmayacağımıza göre bu dengeye ihtiyacımız var.
Bu; somut bilgiyle sezgisel bilginin, varlıkla yokluğun, dertle dermanın, hayatla ölümün dengesidir. Bu; var olan üzerinden var olmayana dost olma rahatlığıdır. Böylece ölüm, bir yok oluşun korkusu değil yeni bir varoluşun kavuşmasına dönüşür.
Ön sözün ve son sözün sahibi Allah’tır. Yüce Allah Ankebut 57’de şöyle buyurmaktadır:” Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz.
Yazı Yorumları ( 0 Adet)
Bu Yazıya Yorum Yapılmamış.
İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz?
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2018 Ordu Yeni Haber Gazetesi
| İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yazılım: Doğru Ajans