Neredeyse her köşe başı, zincir marketlerin şubeleri ile dolu. Haberler ve zihnimiz de, fahiş fiyat artışları ile…
Çocukluğumuzda bizlere masal gibi gelen hayat pahalılığı, şimdi bizi o masalları anlatanlardan herhangi birine dönüştürüverdi sanki!
Ve bize anlatılan masallarda, şimdi bir bir kepenk indirerek sokak aralarındaki varlığı sona eren mahalle bakkalları da vardı…
Şimdi kapıya teslim edilen online market alışverişlerini, eskiler, camdan ya da balkondan aşağı sarkıttıkları sepetle yaparlardı. Çünkü herkesi tanıyan mahalle bakkalları vardı. Kimsenin cüzdanında kredi kartı yoktu ama bakkal amcaların epey bir kabarık veresiye defteri olurdu. Aybaşında ödemesi yapılmamış alacaklarına ne kızar, ne de darılırlardı. Telefon etmek isteyenlerin çekinmeden gittiği bakkalların, gelen aramaları üşenmeden haber veren bakkal amcaları vardı. O bakkal amcalara, aile üyeleri kapıda kalmasın diye gönül rahatlığıyla evin anahtarı bile bırakılırdı.
Onlar aynı zamanda komisyon almayan emlakçılardı, kiralık evleri en iyi onlar bilirdi. Sadece kiralık evleri de değil, aslında mahallede olup biten her şey, onlardan sorulurdu. Onlar; bazen adres soranların uğrak yeri, bazen de mahallenin güvenliğinden sorumlu bekçiler gibiydi!
Aslında onlar, bizim için aileden biriydi...
Ve o bakkal amcalar, şimdi düşündükçe “ah eski günler” diye iç geçirdiğimiz şekerlemeler ve içecek satardı. Tipitipleri, turboları ve artistli minti sakızları, o zamanın çocukları saatlerce çiğnerlerdi. Yumiyumlar, cinolar, şemsiye çikolatalar, taç ve badem krakerler, depozitolu gazozlar, leblebi tozu, emzikli şeker, rengârenk mino drajeler; çocukların eline para geçer geçmez, o bakkalın kapısını aşındırdıklarında alınanlar arasındaydı.
Cipslerin içinden çıkan tasolarla oynanan oyunlardaki mutluluk, şimdiki bilgisayar oyunlarındaki heyecandan kat kat daha fazlaydı. Mahalle maçlarının plastik topları ve elindeki bozukluğun yetmediği şekerlemeleri alabilmiş o ufaklığın sevinçleri, hep bu bakkallara ait şeylerdi.
Bakkal amcaların para üstleri de olmazdı; çünkü para üstü yerine alınan açık kutu bisküvi ve gofretlerin, daimi alıcısı çocuklar vardı. Patlayan şekerler vardı; bu şekerlerin ağza atıldığı anda çıkardığı sesleri arkadaşlarına duyurmak için ağzı açık gezen çocukların, korku ve mutluluk karışımı duyguları vardı. Deterjan kutularının içinden misketler çıkardı; daha fazla misketinin olmasını isteyen çocuklar ise, bol bol çamaşır kirleterek, annenin deterjan sipariş verme sürecini hızlandırırdı.
Bir de o bakkallarda, evden boş şişe götürerek doldurulan, limon ve tütün kolonyaları satardı bakkal amcalar. Bıraktığı koku her nefesle ciğerlere tıka basa doldurulur, bu koku uçup gidince de, aynı işlem kolonya bitene ya da bir büyükten azar işitene kadar devam ederdi.
Şimdilerde, o kokusu bir süre sonra uçup gitmiş dökme kolonyalar gibi, o bakkallar ve bakkal amcalar da uçup gitti sanki!