Çok garip bir şekilde “başarı” denilen bir şeye koşullandırılıyoruz. Elbette, atalarımız için başarı kılıç dişli kaplandan kaçıp bir gün daha hayatta kalmaktı. Sonra işler kozmik takvime göre bir saniyede aniden karmaşıklaştı. Bugün, ömür boyu başarı peşinde koşanların neyi başardıklarını sorsak, acaba kaçı bunun ne olduğunu bilerek yaşadığını kabul edecektir. İyi insan olmak mı? Para kazanmak mı? Ailesi ve çevresiyle iyi ilişkiler kurmak mı? Ahirete hazırlanmak mı? Huzurlu olmak mı? Siyasette başarı mı? Bu sonuncusunu (Siyasette başarı) biraz kurcalayalım.
Siyasette başarısızlığımızı daha net biliyoruz ama başarı neydi, onu bilmeden yola çıkınca birçok şey muğlak kalıyor. Neye göre başarısızız. Mesela neler olsaydı da kendimizi başarılı sayardık. Aklıma kesin olan sadece tek bir şey
geliyor: Atatürk’ün gençliğe hitabesinde saydığı kötülükleri engelleyemediğimiz için başarısızız, buna şüphe yok. İşe bunun için başlamıştık, sonra milletin aklı şaştı, tam tersine çalışmaya başladılar. Pekala, bunun dışında ne yapsak başarılı olurduk? Tek bir yanıtı var. Temiz siyaset yapabilseydik, tabii temiz siyaset imkansızdır da, buna biraz yaklaşabilseydik başarılı olurduk. Temiz siyaset olmadan, ister sağcı ol, ister solcu ol, hiç bir şey fark etmez. Her iki durumda da emekçiler ezilir, sadece ayrıcalıklar ve ayrıcalıklılar farklı olur. İşe böyle bakınca, başarının olanaksızlığını anlıyoruz. Temiz siyaset yapacak malzememiz yetersizdi, var olanlar da kıyıya köşeye itildi. Sağda ve solda hiç fark etmez. Olmayacak şeylerin peşinden koştuk. malzemeyi tanımadan yemek yapmaya kalktık.Onu başaramadık, bunu başaramadık. Yorulduk. Kısacası,
ÇOĞALACAĞIMIZA AZALIYORUZ,
Tek tek sayıları çok daha fazladır ama sağda veya solda azıcık daha akıllı olanları hemen yerler, tahammül edemezler. Ya lidere biat edeceksin ya da hapı yutarsın..
Giderek, başarının neye benzediğini de hayal edememeye başladık. Yani, eskiden hiç değilse hayallerimiz vardı, şimdi kimse hayal dahi kuramıyor...