Yaralı kuşlara benziyorlardı.
Kanatları kırılmış uçamıyorlardı.
Konuşmuyorlar, etrafta olan bitenleri izliyorlardı sessizce.
Annesini, babasını, kardeşini arıyordu kimisi…
***
17 Ağustos 1999 depreminden bir kaç ay sonraydı. Tiyatroyla o bölgeye gittik.
Amaç, çocuklarımıza bir nebze olsun o felaketi unutturmak, yaraların sarılmasına yardımcı olmaktı.
Sanat iyileştirir. Sanat geleceği aydınlatır.
Kurduk dekorumuzu sahneye. Şarkılar söyledik. Ardından başladı çocuk oyunumuz sahneliyoruz.
Zaman geçtikçe yüzler gülmeye, karanlık gözlerdeki ışıklar belirginleşmeye başlamıştı ki, biten sahnenin ardından diğer sahneye geçmek üzere ışıkları kapattık.
Hep bir ağızdan çığlıklar yükseldi çocuklardan.
Ağlayan çocuklar gördük bir anda.
***
Devam ederken oyunumuza bir öğretmen nefes nefese kulise geldi.
“Aman hocam, sahne ışıklarını sakın kapatmayın.” dedi.
Anlayamadık tabi. Neden diye sorduğumuzda anladık işin aslını.
Deprem olduğunda evleri yıkılmadan önce ışıklar sönmüş, karanlık sarmış her yanı.
O minik yürekler, sahne ışıkları kapandığında, yine deprem oluyor sanıp, korkuyor, o anı tekrar yaşıyorlardı. Çok üzüldük.
Oyunun sonuna kadar ışıklar sönmedi. Çocuk oyunumuzun bitiminde kucaklaştık. Çocukların yüzlerinin güldüğüne şahit olduk, rahatladık.
***
Yaralı kuşlara benziyorlardı.
Kanatları kırılmış uçamıyorlardı.
Ne gariptir ki; oyunumuzun ismi “Önce Kalite” idi.
Kalitenin önemini vurguluyordu.
Ve aradan 24 sene geçti. Bu memleketin asıl sorununun kalite olduğunu anladığımızı söyleyemem. Kalitesizliğin sonuçları ortada maalesef.
***
Yaralı kuşlara benziyorlardı.
Kanatları kırılmış uçamıyorlardı.
Ders alalım artık.
Kalite yoksa, bedeli ağır oluyor anlayın artık.
Hiç olmazsa, bundan sonraki hayatınız sahne ışıkları kadar aydınlık olsun çocuklar.
Karanlıkta kalmayın hiç.
Karanlıkta yaşamaya mahkûm edilmeyin.