Son günlerde Adalet ve Kalkınma Partisinden ayrılan eski bakan, başbakan ve mensuplarından olan bazı zatı muhteremlerden öyle açıklamalar geliyor ki, boşanmış kadınların eski eşlerine attıkları iftiralardan bile bin beter…
Devasız devalı Ali Babacan’ın son çıkışlarından tutun, AK Parti’den sonra bir türlü gelemeyen Ahmet Davutoğlu’ndan çıkın. O kadar yani…
Bunlara bir de tuz-biber olan CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener’i de eklemeyi unutmayalım.
Bakın beyler! Türkiye Cumhuriyeti Devleti muz cumhuriyeti değildir. Osmanlının kuruluşundan bu yana yaklaşık bin yıllık bir geçmişi vardır. Ataerkil bir devlettir. Devlet içerisinde, bugünün tabiriyle kabine toplantılarında alınan her karar, başkanından bakanına kadar herkes için mahremiyet sayılır ve mezara kadar gider.
Bugünlerde, televizyon kanallarına çıkıp AK Parti’den kapı dışarı edildikten sonra kurduğunuz partide ve dahil olduğunuz ittifaklarda her ne olursa olsun geçmişte görev yaptığınız yıllarda altına imza attığınız mahremiyetleri, “kirli çamaşırları ortaya dökmek” benzetmesiyle dillendirmeniz hiç ama hiç de şık değil bilesiniz.
Velev ki, yarın iktidara siz geldiniz veya iktidar ortağı oldunuz... Kurduğunuz ekipten de sizin gibi ihraç edilenler çıkıp televizyon ekranlarında aynı hataya düşseler siz ne yaparsınız? Ne söylersiniz? Bunun cevabını çok merak ediyorum…
Mademki bir yola baş koydunuz, geçmişte ne hata yaptıysanız, bunu bilen de, bilmeyen de sonradan öğrenen de anladı zaten. O zaman gün bugündür diyorsanız “çamur at izi kalsın” ile değil kendi kimliğiniz, kendi adınızla çıkın milletin karşısına.
Ve deyin ki “Üzgünüm! Ben geçmişte çok hatalar yapmış bir siyasetçiydim ama bugün kendime bir çeki düzen verip karşınıza desteğinizi almak ve bir şans daha vermenizi talep etmek için çıktım.”
Yapacaklarınızı ve yapamayacaklarınızı anlatın yeter. Önceki amirine öyle tepeden bakıp, “benle niye çalıştın”, “benden bunca yıl niye vazgeçemedin”, “benim yakamı onca yıl niye bırakmadın” gibi söylemlerin ne doğru ne ikna edici ne de karın doyurucu oluyor. Bırakın bu ucuz siyasi ayakları…
Devlet sırrı diye bir şey var değil mi? Başlığı da zaten böyle attım.
İşte bir örnek:
Said Nursi’nin mezarı nerede? Said Nursi’yi kabrine kimler, kimin önderliğinde koydu? Bileniniz var mı? Bilen var elbet ama o bilenler de bilinmezdir.
Peki, Said Nursi’yi mezara koyanlardan bugün kaçı hayatta acaba?
Kabre koyanların sayısı 10’u geçmez. Yakın tarihe kadar bilenin sayısı da 50’yi geçmezdi. Bu insanların ağzından bugüne kadar bir şey duyabildiniz mi? İşitebildiniz mi? Öğrenebildiniz mi?
İşte bu bir devlet sırrıdır ve hep sır olarak kalmıştır.
Ayrıca bu sırrı tutmasını bilenler de size devlet adamı olma örneği ve adabı olsun.
Devletin istikbali ve istiklalinin nasıl muhafaza edileceğinin resmi budur işte…
Görüyorum ki ne tarihten ne de geçmişten zerre kadar ibret almamışsınız.
Umarım anlatabilmişimdir…