Sözler yayından fırlamış ok gibidir. Ağızdan bir kere çıktı mı bir daha geri döndüremezsiniz artık…
Söylediklerinizi ne geri alabilir, ne de silebilirsiniz. Düzeltebilmek, bazen özür dilemek veya özeleştiri yapmakla da mümkün olamıyor.
Bazen de affını isteyerek görevini, makamını, şoförlü makam arabanı, imtiyazlarını, itibarını, birden fazla maaşı bırakman gerekiyor.
Bir partinin yalanı, dolanı, iftirayı, kumpası, hakareti ağzına pelesenk ve huy etmiş birkaç siyasetçisini sürekli izlemek zorunda (!) kalıyoruz.
Zorundayız çünkü her taşın altından onlar çıkıyor. Sanki başka siyasetçi yok gibi her gündemi onlar başlatıp onlar yönetiyor…
Kendilerini her mecrada göstermek için sürekli konuşmak zorunda olduklarını düşünüyorlar herhalde ki hangi konuda olursa olsun mutlaka konuşuyorlar…
Öylesine bir kibir ve özgüvenle kurdukları üstenci cümlelerle hamaseten konuşuyorlar ki söyledikleri her ne olursa olsun, herkesin kayıtsız ve şartsız inandığını düşünüyorlar…
Ağızlarından o kadar çok yalan ve yanlış çıkıyor ki artık kendi gerçeklerinden bile kopup kendi yalanlarına kendileri de inanıyorlar… Bu öyle bir girdap ki, içine öyle bir düşmüşler ki artık isteseler de çıkamıyorlar…
Kurtulabilmelerinin tek yolu aflarını istemekle oluyor…
Sonunda siyasi tarihin çöplüğündeki yerlerini alıyorlar…
“Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz” şeklindeki atasözümüzü bilselerdi bu hataya düşmezler itibarlarını kaybetmezlerdi.
Akıllı ve bilgili bir insan kısa ve öz konuşur. Uydurmaz, gevezelik edip boş boş konuşmaz… Çünkü çok konuşanın sözleri arasında muhtemelen yanlışlar ve yalanlar da bulunur.
Yapılan işe göre kazanılabilecek para miktarı az çok bellidir. Bu nedenle beklentinin üzerinde para elde eden kişiden şüphe edilir, yasal olmayan kazanç elde ettiği düşünülür. Zaten insan para hırsına kapılırsa, helal haram demeden kazanmak için her yola sapar.