Pazar günü sokağa çıkma yasağına uyum göstermeye çalışırken elimde kumanda ile kanalları zaplarken, yandaş diye adlandırılan ama kendini merkez medya (!) olarak tanımlandırmaya çalışan bir TV kanalına takıldım.
Hem gezici hem yiyici meşhur bir sunucu, ülkenin meşhur bir turizm yöresinde o yörenin işletmecilerinden biri olduğu belli olan kişiye mikrofonu uzatıp şöyle sordu:
“Söyle bakalım nasıl gidiyor turizm bu bölgede?”
“Bu sene harika geçti. Tüm tesislerimiz doldu taştı. Otel ve Restoran işletmecileri çok para kazandı”
“Söyle bakalım bugün ne yicez?”
“Dana eti antrikot yicez”.
“Ustam bu et nedir ve nasıl pişiricez anlat bakalım biraz”.
“Bu et 28 gün boyunca özel dolaplarda dinlendirilmiş dana eti antrikottur ve bir porsiyonu yaklaşık 800 gramdır. Önce ızgara da mühürlüyoruz. Sonra dilim dilim kesip bolca tereyağı içinde pişiriyoruz ve afiyetle yiyoruz”.
Sunucu gülerek soruyor: “O halde hep beraber ne diyoruz?”
“Vaaay, Vaay, Vay”
Önce ülkede turizm ekonomisinin aslında söylendiğinin aksine ne kadar iyi olduğu, esnafın hiç de şikâyetçi olmadığı ve hatta çok mutlu olduğu algısı yaratılıyor.
Sonra en pahalı et olan dana antrikot yemenin, simit yemek kadar sıradan bir şey olduğu algısı yaratılıyor.
Bırakın 2 gün dinlendirmeyi, aylardır evine 100 gr sığır kıyması girmeyen ve Pazar sabahı sokağa çıkma yasağı nedeniyle bu tür TV programlarına mahkûm edilmiş milyonlarca otel, lokanta, kafe vs. esnafının evinin içinde gözlerine sokarcasına hem de çoluğunun çocuğunun yanında yayınlıyorlar.
Yoruma gerek yok! Ama bir çift lafım var.
Senin ne anlattığın değil benim ne hissettiğimdir aslolan. Oyumun rengine senin anlattıklarına bakarak değil, çocuklarımın gözlerine bakarak karar vereceğim.
Ve senin gibilerin empati yoksunu vicdanlarına ve acınası hallerine diyorum ki:
Vaaah, Vaah, Vah!