Cehennemde yeni bir zebani işe başlamış. İlk gün kıdemli zebani tarafından gezdiriliyormuş. Her yerde dev, yüksek kaynar kazanlar içinde yanan insanlar ve her bir kazanın başında zebaniler varmış. Bizimki bakmış derin bir kazanın başında beş zebani bekliyor.
– Bu ne demiş?
– Bu Almanların kazanı, sürekli birlik olup yardımlaşıp üst üste çıkarak yukarıya tırmanıyorlar ve oradaki zebaniler de tırmananı tekrar aşağıya atıyor…
Biraz daha ilerlemişler dev bir kazan daha. Başında üç zebani bekliyormuş. Bizimki yine dayanamamış;
– Peki burada niye üç zebani bekliyor?
– Bu da Amerikalıların kazanı, bunlar da arada yardımlaşıp çıkmaya çalışıyorlar ve görevli üç zebani yukarıya çıkanı tekrar aşağıya atıyor.
Bizimki bakmış bir sürü dev kazan ve her kazanın başında çeşitli sayıda görevli zebani varken ileride bir kazan var ki başında hiç zebani falan yok. Hemen atılmış;
– Yahu bu kazanda niye görevli zebani yok, boş mu?
Kıdemli artık bıkkın bir şekilde cevaplamış;
– O Türklerin kazanı. Görevli zebaniye gerek duymuyoruz. Zaten içlerinden birisi çıkmak için çaba sarf ettiğinde diğerleri birlik olarak hemen onu aşağıya çekiyor.
***
Durumumuz halimiz, tavırlarımız, fıkralara konu olacak kadar yaygın ve alışılmış yani.
Çok değiştik, çok…
Menfaat ön planda. Nasıl kazanırım, nasıl karlı çıkarım düşüncesini taşıyoruz beynimizin bir kenarında.
Genellikle “küçük olsun benim olsun” anlayışı hâkim.
Ağzınızla kuş tutsanız yaranamıyorsunuz farkında mısınız?
Hele üretiyorsanız bu memlekette yatacak yeriniz yok.
İyi niyetle bir şeyler yapmak istiyorsunuz önünüzdeki engellerin haddi hesabı yok.
***
Bazen pişman olmuyor değilsiniz.
Soruyorsunuz kendi kendinize. Hatta kızıyorsunuz belki de.
Ben kimlere saygı duymuşum?
Ben kimler için elimi taşın altına koymuşum?
Ben kimlerin peşinde koşmuşum?
***
Cehennemdeki zebaniler yeryüzünde inmiş, aramızda dolaşıyor olabilir mi?
O kazanda olanlar hep kazanacak mı?
Kim sürekli paçalarımıza asılan, çekiştirip duran…