Dün 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü idi. Geleneksel hale getirilen kutlamalar, bu sene de Ordu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Recep Aydın’ın aldığı sıkı pandemi tedbirleri doğrultusunda peyder pey gerçekleştirildi. Protokol mensupları başta olmak üzere günümüzü kutlayan bütün okurlarımıza, eşe dosta herkese minnet ve teşekkürlerimi buradan sunmak istiyorum.
Evet başlıkta da dediğim gibi ‘Gün bizimdi ama…’ bugünde de yine meslek sorunlarımızın telaffuz edilmediği, çalışanların sorunlarının dillendirilemediği bir gün oldu aslında. Bizim sektörümüzde çok özverili bir şekilde işçilerini elde tutabilmek için her şeylerinden fedakarlık yapan imtiyaz sahiplerinin sorunları da dillendirilemedi bugünde.
Çünkü söz konusu basın sektörü olunca sorunları anlatacak veya dile getirecek muhatapta pek bulunmuyor. İşverenin sıkıntıları nedir? Çalışanların, emekçilerin sıkıntıları nedir?
Birde bu meslekte emekli olmuş halen sahada olan veya olmayan, yaşamını idame ettirebilmek için ayakta durmaya çalışan emekli gazetecilerin durumu nedir? Kimse ne soruyor, ne de şu sorunları bir rapor haline getirip de önümüze koyun demiyor.
Kredi kartları borçları yüzünden bankaların pençesine düşen, yasal takip ve icra dosyaları ile kara listeden kurtulamayan, gece başını yastığa koyunca, ‘Allah’ım ben yarın ne yapacağım, nasıl kurtulacağım’ diyen gazete patronlarının ve çalışan ile emekli olan gazetecilerin maalesef günümüzde hala sesini duyan yok.
Asgari ücretlinin işverene yüküne mi yanarsın? Malzeme fiyatları uçtu, aldı başını gidiyor ona mı yanarsın? Vergisi, algısı, kirası, genel giderleri tavan yaptı buna mı yanarsın? Birde üç kuruş maaşla iki yakası bir araya gelmeyen emekçi çalışanın derdine mi yanarsın?
Görülüyor ki, neye yanarsan yan, sesini, feryadını duyan olmayınca yanmakta boşuna değil mi? Bizim kangren olmuş sorunlarımızı duymayan, göremeyenlere bizde diyoruz ki, endişelenmeyin canım, acı patlıcanı kırağı çalmaz. Dediğim gibi, ‘Gün bizimdi ama…’