Adamın birinin güzel bir bostanı varmış.
Bostanda yok, yok? Meyveler, sebzeler, kol gibi mor patlıcanlar, kırmızıbiberler, körpe fasulyeler, kabaklar, salatalıklar, kavunlar, karpuzlar?
Sanki bostan değil, mübarek cennet bahçesi?
Adam kuyudan gürül gürül çıkan, kol kalınlığında buz gibi suyun başında, sigara yakıp keyif çatarmış.
Hemen her gün, aylarca, yıllarca. Böyle gelmiş böyle gider misali vaziyet bu?
Birde, zavallı bir eşek varmış. Kuyunun dolabını hiç bıkmadan çeviren eşek.
Gözlerinde siperlik, etrafı görmeden sabahtan akşama dönüyor. O döndükçe, kuyudan buz gibi sular çıkıyor.
Etrafı göremediği için, zavallı hayvan, düz yolda, yol aldığını sanıyor. Uzun yollar kat ettiğini, dere, tepe, dağ bayır çok uzaklara gittiğini düşünerek.
Dön eşek dön, dön eşek dön?
Eşek döndükçe dönen dolap ve dönen çark, bostan ağasına lezzetli bostan sebzelerine dönüşüyor. Bostancı keyifle sigarasını tüttürüyor.
Bu durumu bir gün izleyen mahallenin haşarı çocuğu, eşeğin gözünde ki siperliği kaldırır. Kıyamet ondan sonra kopar.
Eşek bir iki döner, bakar ki yıllar boyunca kendi etrafında dönmüş durmuş. Üzülür. Aslında bir adım ileri gitmediğin, anlar, sonra durur.
Eşek durunca çark durur. Çark durunca su akmaz. Düzen bozulur. Bostan sahibi duran eşeği fark eder, gelip gözlerine siperliği yeniden takar.
Bostancı ite kaka, sopayla dürte dürte hareket etmesini sağlar eşeğin. Eşek kaldığı yerden dönmeye devam eder. Ama isteksiz.
Dön eşek dön, dön eşek dön?
***
Hayat böyle.
Eşek gibi eşeklik yapanlarımız var.
Dönüp duruyoruz etrafımızda.
Bostan sahipleri sırt üstü yatıp keyif çatıyor.
Dön eşek dön, dön eşek dön?
Gözlerimiz açık olmasına rağmen görmüyor, fark etmiyoruz olan biteni.
Çaresizlik içerisinde dönmeye devam ediyoruz.
Eşek kadar olamıyoruz yani.