Bulunduğumuz siteye eski püskü bir kamyonet girdi.
Arkasında her türlü meyve, sebze. Kasalara dizilmişti sıra sıra.
Yılların yorgunu ekmek teknesi dönüp dolaşıp, yanaştı kapımıza.
Yirmili yaşlarda, güler yüzlü iki genç indi aşağıya.
Biri yanık tenli esmer, yapılı, diğeri kumral, bir deri bir kemik. Zayıfça.
İkisi de taşı sıksalar suyunu çıkaracak kadar güçlü, kuvvetli.
***
Domates aldım, patates, soğan…
Derken gözüm bezelyeye takıldı.
Bir kiloda bezelye ver dedim,
Başı önünde “size gelmez ağabey” dedi esmer olanı.
İyi o zaman fasulye ver dedim.
Yine “olmaz” dedi.
Arkasından ekledi. “Bütün gün güneşte kötü oldular. Müşteriye yazık.”
Gülümsedim ister istemez, “sizden pazarcı olmaz” dedim.
Büyük bir yalanını yakalamışım gibi hayretle gözüme baktı kumral olanı.
“Nereden anladın?” diye sordu merakla.
***
Yeni başlamışlar pazarcılığa.
İkisi de turizm sektöründe çalışıyorlarmış bir otelde.
Corona işsiz bırakmış onları.
Kimseye muhtaç olmamak, doymak adına,
Pazarcılık yapmaya karar vermişler.
İşin vahim tarafı ikisi de üniversite mezunu.
İkisinin de işleri varmış birkaç hafta önce, işlerinden olmuşlar.
Parasını ödedim aldıklarımın.
Bindiler arabalarına, gözleri evlerin balkonuna çıkan insanlarda, belli belirsiz, hatta biraz utangaç seslendiler onlara.
Patates, soğan, domates, biber…
Geldikleri gibi gittiler.
Üzüldüm arkalarından bakarken,
İki genç tencere kaynasın diye kendilerince bir çözüm bulmuşlar.
Sebze, meyve vardı eski beyaz kamyonetin sırtında.
Birde iki gencin inatla sarıldıkları umutları.
Fark ettim ki; pazarcılığı pek bilmiyorlar.
Üstelik çok fazlasıyla dürüstler, müşteriye kötü malı satmayıp sineye çekip zarar etmeyi göze alacak kadar yürekliler bu yoklukta.
Allah yollarını açık etsin.
Nasıl olsa bata çıka öğrenirler pazarcılığı,
Bir de dürüstlüğün bu memlekette çok fazla para etmediğini…
***
Hani gündem seçim, Ayasofya gibi farklı konularla meşgul ediliyor ya,
Deli oluyorum. Çünkü bu memleketin en önemli gündemi belli.
Ekmek…