Hepimizin çoluğu çocuğu var. Günler, haftalar hatta aylarca eve kapanıp, kendimizi korumaya çalıştık virüs illetinden.
Çok yol aldık aslında.
Lakin bugünlerde yatıp kalkıp, oturuyor ve başımız ellerimiz arasında düşünüp duruyoruz.
Çok ciddi bir tehdit olan salgınla karşı karşıyayız.
Haziran ayı başından itibaren normalleşmeye geçtik.
Seyahat yasağı kalktı.
Cadde sokaklar eskisi gibi kalabalık. Şimdiye kadar yüzlerini hiç tanımadığımız insanlar adımlıyor Sırrıpaşa’yı.
Kimileri abartılı bir biçimde, çok ciddi önlemler alırken, kimileri bir elimde cımbız, bir elimde ayna, umurumda mı dünya modunda yaşamına devam ediyor.
Elimiz yüreğimizde.
Geliyorlar yavaş yavaş. Memleketin dört bir yanından.
Başka şehirlerden, başka topraklardan, özellikle virüsün merkezi İstanbul’dan cümbür cemaat kopmuş geliyor vatandaşlar.
İşte o gurbetçiler bu memleketin kaderini çizecekler.
Korkunun ecele faydası yok ancak Ordu Valisi Sedar Yavuz, Ordu’da sıfırlana korona vakalarının İstanbul ve Kocaeli’nden gelen gurbetçiler yüzünden yeniden 10’lu rakamlara çıktığını açıklaması canımızı sıktı.
Köylerimizdeki evlerin kapıları, pencereleri ardına kadar açılacak.
Meydanlarda alışık olmadığımız kalabalığı ağırlayacağız istemsiz.
Uzun zamandan beri birbirini görmeyen, özleyen, hasret duyan insanları nasıl, ne kadar birbirlerinden uzak tutabileceğiz sizce?
Kimle konuşsam endişe duyuyor.
Aman dikkat…
Gerekli önlemi alalım.
Hasat zehir olmasın. Sevincimiz kursağımızda kalmasın.
En sonunda çuval çuval fındık olsun arabaların bagajlarında.
Fasulye olsun, pancar, pezik yada mısır, mısır unu, belki mis gibi kokan köy tereyağı, kabak olsun…
Geriye döndüğümüzde sonbaharın yaprakları düşerken yollara,
Andır galsın koronası, almasın canlarımızı, bulaşmasın hiç birimize
Hüzün olmasın heybelerimizde…