Ne Ordu’da, ne Türkiye’de, ne de dünyada çocuk, kadın, hayvan cinayetlerinin, katliamlarının, zulümlerinin sonu gelmeyecek biliyorum. En tehlikeli yaratık türü olan biz insan neslinin soyu devam ettiği sürece bu durum ve düzen asla değişmeyecek. Bize her ne kadar mahlukatların en şereflisi dense de o şerefe bir türlü nail olamamanın her gün üzüntüsü içerisindeyim.
İlimizi zaman zaman başka illerle, ülkemizi de yine başka ülkelerle kıyaslama yapıyorum. Şiddette maşallahımız var. Özellikle suça meyilli olmakta maşallahımız var. Suça teşvik edilmede tuzla hıyar misali gibi hemen maşallahımız var. Her olumsuzlukta var oğlu varız. Çünkü marifet sayıyoruz. Kendimizi hemen güçlü adam yerine koyuyoruz. Efendiliği korku zannedenlerin kimya zihniyeti böyledir maalesef.
Dediğim gibi dünya döndükçe savaşlarda, cinayetlerde, katliamlar ve zulümlerde hep devam edecek. Bu tıpkı doğa kanunu gibi bir şey. Ancak meydana gelen olaylarda sorumluluğumuzu, duyarlılığımızı, hassasiyetimizi ne kadar yerine getirebiliyoruz. İşte asıl mesele burada başlıyor. Katil kim? dedik ya bakın içimizde ki katili nasıl türetiyoruz.
Kocasından dayak yemeye razı olan hiçbir kadın olamaz. Ama sırf evim, ocağım yıkılmasın, çocuklarımla ortada kalmayayım diyerek kocasını adalete teslim etmeyen! Cinayet işlemeyi hastalık haline getirenlere caydırıcı cezalar vermeyen! Çocukların, kadınların, hayvanların tecavüz, taciz, istismarlarına göz yumanlar, sesini çıkarmayanlar! Gördüklerini ve bildiklerini adalete tespit etmeyenler! Katilden çok katil değiller midir?
Son Ceren kızımız cinayetinde olduğu gibi, cani otele geliyor, zorbalıkla otel görevlisini iddiaya göre tehdit edip sabaha kadar konaklıyor ve sabah uyandığında da öldürmek için başlıyor insan aramaya ve bu cani, bu konaklama mükafatının ardından amacına da ulaşıyor. Şimdi bu görevli güvenlik güçlerine ihbarda bulunsaydı bu acıyı yaşıyor olacak mıydık? Düşünüyorum şimdi asıl katil kim..?