Adamın oğlu şirketini batırmış, iflas etmiş, varını yoğunu borçlara harcamış hatta 1-2 kez intihara kalkışmış ölümün kıyısından geri dönmüştü. İnsanların yoğun olarak yaşadığı mahalde üzerinde ki gömleği çıkartarak sağa sola haykırıyordu. ‘YAŞAMAK, SADECE YAŞAMAK İSTİYORUM’ diyordu.
Yanına yaklaştım, ‘ gel hemşerim oturalım. Önce şu gömleğini giy, demli bir çay içelim kendine gelirsin ’ dedim. Bir çay ocağında oturduk. Vatandaşın gözleri doldu ve acı acı gülümsedi. İçimden bu adam deli mi diye geçmedi değil hani.
İsmini sordum. Ali Kahraman olduğunu söyledi. Abi dedi İstanbul’daydım. Hayat şartları beni çok zorladı. Memlekete göç ettim. 2 çocuğum üniversitede okuyor. Küçük çocuğum ilköğretimde. Geçinebilmem için bana ayda en az 5000 tl lazım.
Babamdan kalan fındıklık ve kivi bahçemi sattım. Şu karşıda gördüğün dükkanı kiraladım. Heyecan duyuyordum. Eşimle beraber tekstil ürünleri satmaya başladık. İlk zamanlar Allaha şükür işimiz iyiydi. Ancak geçen sene dövizin fırlamasıyla büyük bir yara yemiştik. Zar zor bugünlere gelebildik. İş yok. Satışlarımız durma noktasına geldi. Ürünleri vadeli alamaz olduk. Çalıştırdığım işçi işin olmadığını göre göre beni mahkemeye verdi. 60.000 tl civarında borca girdim. Artık önümü göremiyordum. Battık be abi. Hem de ne batma. Üniversitede ki yavrularıma ayakkabı alamıyorum. Harçlık gönderemiyorum. Kimse buna devlette dahil ne yapıyorsun hemşerim demiyor. Ne yiyip ne içiyorsunuz diye sormuyorlar. Elde ki paralar da tükendi. Dükkanı büyük bir zararla kapattım. Vergi borçları üzerimde yük kaldı.
Benim yaşamaya hakkım var mı abi?
Evini geçindiremeyen bir baba.
Artık yaşamak bize haram abi.
Eşimden ve çocuklarımdan utanıyorum.
Nereden nereye geldik.
Bakmayın bu televizyonda devleti yönetenlerin ahkam kesmesine. Gidin bir esnafla konuşun abi.
Adam konuştukça ağlıyor, hıçkırıyor, zaman zaman da haykırıyordu. Üzülmemek mümkün değildi. Her şeye zam gelirken ülkeyi günlük gülistanlık gösterenler utansın.
Çocuklar yatağa aç girerken çilelere derman olmayanlar utansın.