Ordu’da adım başı bir çocuk, adım başı bir dilenci. Öyle ki dilenciliği bile artık mendil ile kalemle, uyduruk basit şeylerle kamufle eden dilenciler köşe başlarının bir ucunda kendileri diğer ucunda da çocukları para kazanmak için her yolu deniyorlar.
Sağına bakıyorsun bir kadın, elinde üç, beş mendil, Allah rızası için alsana abla, teyze, amca deyiverip dakika başı gelene gidene vicdan istismarı üstüne istismar yapıyorlar.
Soluna bakıyorsun bir çocuk, elinde ya bir flüt, ya mandolin öğrenmiş üç, beş parça melodi gecenin 12’sine kadar çal yavrum çal. Önünde bir bez parçası, gelen sallasın üç, beş kuruş, giden sallasın beş, on kuruş. Oh ne ala memleket. Saat 12’yi geçti mi, kadın ve çocuğu çökün bir kuytuya, sayın topladığınız paraları, haydi doğru eve.
Bunlar minareyi çalan kılıflı dilenciler. Zabıta veya kolluk kuvveti yaklaşsa, abi kalem, mendil, peçete satıyorum deyip yırtıveriyorlar işi. Çocuğa dönseler, çocukta annemi bekliyorum. Beklerken de iki tınkırtı çalıyorum. Milletin de hoşuna gidiyor, üç, beş kuruş atıyorlar be abi diyerek çocukta yırtıyor işi. Bu senaryo her gün aynı şekilde sürüp gidiyor.
Birde sırtlarına veya göbeklerine çocukları sararak gündüz başlayıp, gece yarılarına kadar el açıp dilenenlere ne demeli. Çocukların başı ve ayakları dışarıda henüz havaların bile normale dönmediği bu günlerde bu şekilde göz göre göre çocuk istismarı yaparak dilenenlere ne demeli?
Birde bunların en arsız, en yüzsüz, pervadan çıkmış utanmazları var ki sormayın gitsin. Resmen ellerini açarak insanların ağzının içine girerek Allah rızası için diyenler var ya… İnsanı ne oturduğu yerde ne de yürüdüğü yolda rahat bırakmıyorlar arkadaş.
Yetkilisine, ilgilisine İnşallah son kez söylemiş oluruz. Dilenciler mi? İnanın bıktık artık. Sizde bıkmadınız mı bu manzaradan? Bunlar yaşlarından başlarından dahi utanmıyor, her yeri mesken tutmuşlar. Ama biz bu manzaradan utanıyoruz beyler. Haberiniz olsun.