6 Aralık 2024 Cuma Saat: 10:05
Üç çeşit siyaset vardır;
Kanla(zulümle) idare,
Kanunla(adaletsiz) idare,
Kur’ân’la(adaletle) idare!
Ya katil Kabil gibi,
Ya kapitalist Karun,
Ya da Allah yolunda
Olanlar gibi olmak!
Ebu Leheb’in elleri kurudu,
Ebu Leheb’ler yaşıyor!
Çilenin 40 kapısı var!
Bütün kapılarda;
“Cihat ile Cennet” yazar!
Şeytanı taşla ama, alkışlama!
Müslüman var, sedası yok,
Sedası var nidası yok,
Nidası var edası yok.
Sahte ilahların sayısı çok!
Müslüman yediği tokadı,
Kim vurdu diye araştırıyor;
Hâlbuki neden vurdu?
Diye araştırması lazım!
Sesi yükseltmek değil,
Sözü yükseltmek gerek!
Söz, insanı ihya eder,
Silah sesi imha eder!
Victor Hugo der ki;
Paris’te biri öldürülürse
Bu bir cinayettir!
Doğuda elli bin insan
Boğazlansa bir şey olmaz!
Biz, bölünerek yok,
Bölüşerek çok oluruz!
"Âb-ı hayat, zilletle hediye edilse;
ölüm, izzetle satılsa,
izzeti tercih et;
çünkü izzetle ölmek,
zilletle yaşamaktan yeğdir."
demiş ehl-i irfân...
Hem tüm ömrünce arzusu izzetli ölüm(şehâdet) olan bir kişiyi ölümle korkutmak istemek ancak ölümden korkan kişilerin ahmaklığıdır.(İhsan Fazlıoğlu)
Varsın zulüm bütün dünyayı sarsın,
Varsın sevinçler de başka bahara kalsın.
Madem ölüm tek bir defa gelecek;
O da, neden Allah için olmasın?..
Amerika'yı son elli yılın en büyük kasırgası vurmuştu.
Yetkililer birçok eyaleti boşaltmıştı.
Lakin evlerinden ayrılmayanlara "Bileklerinize isimlerinizi yazın" diye uyarı yapılmıştı.
Aklıma Gazze'deki çocuklar geldi.
Enkazın altından cenazeleri çıkarıldığında aileleri onları tanıyabilsin diye isimlerini yazıyorlardı ellerine.
Tarihin içinde anı yaşarken bazen neler olduğunun farkında olmuyoruz.
Nefes almayı yaşamak zannediyoruz.
İlahi uyarı her an yükleniyor.
Lakin biz göremiyoruz.
İBRETLE OKUYALIM…
Gazze’de 3 Kg Un …
Yaşanmış Gerçek Bir Hikâye
Gazze’den mülteci (Göçmen) Abdullah şöyle anlatıyor:
Bir adamın un sattığını ve kilosunun on dolara denk geldiğini öğrendim.
Hemen ailem için alabileceğim kadar almak üzere yanına koştum.
Ancak adamın kişi başına yalnızca üç kilo sattığını öğrenince şaşırdım.
Üç kilo aldım ve büyük bir sevinçle kampımıza doğru yola koyuldum.
Çünkü uzun zamandır ekmek tatmamıştık, çocuklarım elimde un müjdesiyle içeri girdiğimi görünce mutluluktan havalara uçacaktı.
Mülteci Abdullah şöyle devam ediyor:
Ancak hiç beklenmedik bir şey oldu.
Bizim mülteci kampımıza doğru giderken önümde bir kadın ve iki küçük çocuğu belirdi.
Çocukların açlıktan zayıf düştükleri belliydi.
Kadın gözyaşları içinde benden yardım istemeye başladı.
Allah adına yemin ederek dul olduğunu ve çocuklarının günlerdir biraz makarnadan başka bir şey yemediklerini söyledi.
Duygularıma hakim olamadım ve elimdekileri hiç tereddüt etmeden kadına ve çocuklarına verdim.
Ardından tekrar o un satan adama gidip üç kilo daha un satın almak istedim.
Ama yanına vardığımda adamın tüm ununu sattığını ve artık hiçbir şey kalmadığını görüp öğrendim.
İçimi tarifi mümkün olmayan bir hüzün kapladı.
Un olmadan çadırıma nasıl dönecektim?
Çocuklarım un almaya gittiğimi biliyorlardı.
Ancak dul kadın ve yoksullara yardım etmenin faziletiyle ilgili Hadis-I Şerifleri hatırladım.
Özellikle de Buharî ve Müslim’in rivayet ettiği şu Hadis-i Şerifi:
“Dul ve yoksulların geçimini sağlayan kişi, Allah yolunda cihad eden gibidir”veya “Gece boyunca ibadet edip hiç yorulmayan, gündüzleri de oruç tutup hiç ara vermeyen kimse gibidir.”
Mülteci Abdullah şöyle devam ediyor:
Kampımızın yakınına vardığımda, çadırıma girmeden önce bir arkadaşım bana seslendi.
Neden çağırdığını sorduğumda şöyle dedi: “Kayınbiraderlerim bana tam bir çuval un gönderdiler ve on kilo da senin için ayırdım, kardeşim Salim!”
O an sevinçten çığlık attım.
Sadece un bulduğum için değil, aynı zamanda ilahi bir hediyenin tatlılığı ve hızı karşısında hayran kaldığım için.
Arkadaşıma un alma hikâyemi ve o kadına nasıl verdiğimi anlattım.
Arkadaşım,
“Subhanallah! Çuval bana ulaşır ulaşmaz, seni arayıp bulmayı düşünmüş sabırsızlıkla sana ulaşmak istemiştim”dedi.
Mülteci Abdullah sözlerini şöyle bitirdi:
Çadırın İçine ellerim un dolu olarak girdim; gözlerim de yaş doluydu.
Eşim ve çocuklarımın coşkusu, sevinç çığlıkları ve mutlulukları anlatılamazdı!
Bu yazıyı okuduktan sonra Ekmeği çöpe atan, tabaklarda ki niğmetleri çöpe döken, yiyecek beğenmeyen, evinde yemek pişirmesi gerekirken lokantalarda yemeyi tercih edip yediklerini sosyal medyada paylaşanlara ne demek gerektiğini sizlerin takdirine havale ediyorum.
Filistin, Gazze ve dünyanın dört bir köşesinde zulme tabi tutulan, mağdur bırakılan, bir yudum ekmeğe muhtaç bırakanları Rabbımız acilen onları da bir dilim ekmek ve suya muhtaç haline getirsin.
Rabbım Filistin, Gazze, Lübnan ve dünyanın her hangi bir yerinde sıkıntısı olanlara hayırlı ve kalıcı zaferler nesip etsin.
Onları mağdur eden ve de destekleyenleri Mevlamız acilen rezil ve rüsvaylıklarını, perişanlıklarını bize dünya gözüyle görmemiz niyazımla…
Cumanız mübarek olsun. Kalplere şifa, ruha sevinç, gönüllere aydınlık olsun.