Derya DERVİŞOĞLU

FINDIK

23 Temmuz 2024 Salı Saat: 11:18

   Hoş geldin fındık... Hoş geldin tırpan, fındık işçisi, patoz ve hedefi olduğum börtü böcek...

   Boş su bidonlarına doldurulmuş benzinlerle tırpan vuruldu. Önceki hasattan saklanan fındık çuvalları, sağlamlık derecesine göre bir köşeye ayrıldı ve bu çuvalların ağzına tahmini ölçüde kesilmiş ipler bağlandı. Boş yağ tenekeleri hatta büyük yoğurt kovaları bile, içine atılacak fındıklar için bahçedeki yerini aldı. Çiçekli basma etekleri ve şimdi moda olan rengarenk plastik ayakkabıları da unutmadım tabi... Bu ayda sohbetin ağırlıklı konusu belliydi; tırpan, fındık işçisi yevmiye ücretleri, patozun saatte kaç ton fındık ayıklayacağı, randıman ve elde edilecek gelirle ödenmesi planlanan borçlar, ayrıca yapılacaklar listesi...

   Fındık toplarken evin çocuğunun ayak işlerindeki görev tanımı, fındık çuvalından daha ağırdı sanki. O zamanlar sinerji nedir bilmezdim ama neredeyse çoğu ailede çocuk olmanın enerjisi, fındık hasadında her zerresine kadar değerlendirilirdi. Büyüklerin kendi çocukluklarındaki yaptıkları işlere kıyasla bizim yaptıklarımızı azımsadıkları her hâllerinden belliyken, ben bir çocuk olarak yapılacak her işin biraz sorumluluk, biraz da eğlence kısmındaydım. Mesela, güneş ışınlarının geliş açısıyla doğru orantılı olarak, bahçeye içme suyu taşıma sefer sayım bazen oyun gibi gelirdi. Herhangi bir sürüngenle karşılaşmadan eve varmak ise, maraton koşusu gibiydi. İkiz ve üçüz fındıklardan yaptığım takılardan ise, bijuteri dünyası habersizdi. Bahçede aniden bastıran yağmurda eve varana dek imdadıma, iç kısmından bir ucunu diğeri ile birleştirerek şemsiye niyetiyle kullandığım boş fındık çuvalı koşardı. Dala ağ yapmış bir böceği, ağıyla birlikte üst kısmından tutup, boşlukta istediğim yönde hareket ettirerek illüzyonun sınırlarını zorlardım. Başşak yapmayı hiç sevmeyen biri olarak bahçeye gittiğimde, bahçenin gizli bir yerine sakladığım fındıkları poşetime doldurur, dikkat çekmemek için de bir kaç saat bahçede oturur, eve öyle dönerdim. Abim ile gittiğimde ise, onun yırtık olan poşetinden dökülen fındıkları o fark etmeden toplayıp, etik olmayan bir davranış olduğundan habersiz, evin yolunu tutardım. Fındık çuvalı ağzını bağlamak ise, bir büyüklük göstergesiydi. Bağladığın çuvalın yokuş aşağı yuvarlanması sırasında ağzının açılarak, içindeki fındıkların toplanmış yerlere dökülmesi de , en kalın kadın ve erkek sesinin detonesiz hedefi olmak demekti. Evin ilkokula giden çocuğu olarak patoz saatlerini hesaplamak ve patozcunun verilerinin sağlamasını yapmak da benim işimdi. Harmandaki ayıklanmış fındığı homojen bir şekilde kurutmak amacıyla sürekli karıştırmak için ayak vurmak da, ara sıra bana düşerdi. Hafif eğimli bir arazide bunu yapmak, break dans etmek gibiydi. Yerle temasım hâlinde ise, önce etrafıma bakıp, beni birinin görüp görmediğinden emin olur, sonra kaldığım yerden işime devam ederdim.

   Şimdi fındık hasat zamanı...   

Kurumaya bırakılan fındığın randıman tespiti için, o zamanki matematik bilgilerime göre yaklaşık üçte birini yiyen babamın da dediği gibi: “ Allah, güzel günlerde parasını yemeyi nasip etsin”.