ABDÜLKADİR DEMİR

BU HADİSİ ŞERİF HAYATIMIZDA MİLAD OLSUN;

22 Nisan 2024 Pazartesi Saat: 09:44

 

“Hayatımızda bizleri en çok etkileyen hadisler vardır ki;

Bu hadisler içersinde okuduğumuz zaman her tarafımızı sevinç ve huzur kaplar.

Mutlu olduğumuzda  okunursa mutluluğun şımarıklığa varmaması için bu hadis adeta fren olur. Üzüntülü ve sıkıntılı olduğumuzda okursak bu hadis  teselli olur.

Adeta “ruhun gıdası”, “derdin devâsı” bir hadis.

Peygamberimizin amcasının oğlu Abdullah bin Abbas’ı bilirsiniz. Peygamberimiz zamanında henüz çocuk yaşlarındaydı. O vefat ederken gençliğinin ilk dönemlerindeydi. İşte o Abdullah anlatıyor. Bir gün Allah Resûlü’nün (s.a.v.)’nün arkasındaydım. Bana şöyle buyurdu:

“Evladım! Sana bazı sözler öğreteceğim.

Allah’ın emir ve yasaklarını koruyup gözet ki Allah da seni korusun.

Allah’ı[n emir ve yasaklarını] koruyup gözet ki O’nu daima önünde / yanında bulasın.

Bir şey isteyeceğinde Allah’tan iste.

Yardım dileyeceğinde Allah’tan yardım dile.

Bil ki bütün ümmet bir konuda sana yarar sağlamak üzere bir araya gelse, ancak Allah’ın senin için yazdığından başka bir yarar sağlayamazlar. Bütün ümmet sana bir zarar vermek için bir araya gelse ancak Allah’ın senin için yazmış olduğu kadar zarar verebilirler. [Kaderleri yazan] kalemler kurumuş, sayfalar kaldırılmıştır.”

(Tirmizî, “Ebvâbu sıfati’l-kıyame ve’r-reqâiq ve’l-vera’”, 59)

Bu hadis öyle önemli mesajlar veriyor ki;

En önemlilerini izah edelim;

1. “Allah’ı[n emir ve yasaklarını] koruyup gözet ki Allah da seni korusun.”

Rabbimiz Kur’an’da kullarıyla olan ilişkisini bazı kurallara bağlıyor.

“Bana dua edin, sizin duanıza icabet edeyim” (Mümin, 60)

‎“Siz beni anın, Ben de sizi anayım” (Bakara, 152), “siz Allah’a [yani O’nun dinine] yardım ederseniz Allah da size yardım eder” (Muhammed, 7), “eğer şükrederseniz size olan nimetlerimi arttırırım” (İbrahim, 7), “siz bana verdiğiniz sözü tutun, Ben de size verdiğim sözü tutayım” (Bakara, 40) gibi âyetler bunlardan yalnızca bir kaçı.

İşte bu hadisimizde de Allah Resûlü, amcasının oğlu genç İbn Abbas’a diyor ki “Allah’ın seni koruyup gözetmesini istiyorsan sen de O’nun koyduğu kuralları koru, bu kuralları çiğneme. Sen O’nun koyduğu kurallara bağlı kalmaya gayret edersen o seni korur, gözetir. En zor zamanlarda hiç ummadığın şekilde sana kapılar açar.”

Nitekim Rabbimiz buyurmuyor mu?

“Eğer siz [Allah’ın koyduğu kuralları koruyup gözeterek] Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız O sizin için iyi ile kötüyü anlayacak bir anlayış verir.” (Enfal, 29)

“Kim [Allah’ın koyduğu kuralları koruyarak] Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah O’na bir çıkış yolu yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.” (Talak, 2-3)

2. “Allah’ı[n emir ve yasaklarını] koruyup gözet ki O’nu daima önünde / yanında bulasın.”

Bir insanın Allah’ı yanında hissetmesi kadar ona güç ve kudret veren bir şey olamaz. Allah sizinle ise bütün dünya karşısınızda olsa dert değil. Allah sizin yanınızda değilse bütün dünya sizinle olsa iş değil.

Allah’ın senin yanında olmasını istiyorsan sen O’nun yolunda ol. Sen O’nun hizmetkârı olursan O da her an yardım ve desteğiyle, moral ve motivasyonuyla senin yanında yer alır. Kalbine sekînet, huzur ve ferahlık verir. “Bittim” dediğin yerde O “yettim” der.

 

Hani hicret sırasında müşrikler Allah Resûlü ve Hz. Ebubekir’i Sevr mağarasında iken mağaranın ağzına kadar gelmişlerdi. Hz. Ebubekir endişelendiğinde Allah Resûlü (s.a.v.) ona “üzülme! Allah bizimle beraberdir” (Tevbe, 40) buyuruyordu. Ne hüzün, ne endişe vardı. Aynı sözler, Firavun ve ordusu Hz. Musa’yı ve İsrailoğullarını Nil nehrinin kenarında kıstırdığında Hz. Musa’nın dilinden dökülüyordu:

“İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler. Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” (Şuarâ, 61-62)

3. “Bir şey isteyeceğinde Allah’tan iste”

Tevhidin gereği işte budur! Mümin, her şeyin dizginlerini elinde tutan âlemlerin Rabbinden başkasına el avuç açma zilletine düşmez. Allah’tan başka varlıkların kapısında beklemez. Hem niye başkalarına yalvarıp yakarsın ki? Onlar da âciz kul değil mi?

Akıl, iman, huzur, şifa, rahatlık istiyorsan Allah’tan, sadece Allah’tan iste.

4. “Yardım dileyeceğinde sadece Allah’tan yardım dile”

Âciz ve fâni varlıkların sana yardımcı olacağını ümit ederek sakın onlara yalvarıp yakarma. Bak ki Rabbimiz ne buyuruyor:

“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yunus, 107)

Hem sen değil misin namazın her rekâtında okuduğun Fâtiha sûresinde “yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz” (Fâtiha, 5) diyen! Hem böyle söyleyip hem de başkasından yardım dilenirsen, medet umarsan senin bu hareketin tevhide uyar mı, kulluğa sığar mı?

Tarih boyunca “şirk” dediğimiz şeyin kaynağında “Allah’tan başka varlıklardan medet ummak” yatmıyor muydu?

5. “Bil ki bütün ümmet bir konuda sana yarar sağlamak üzere bir araya gelse, ancak Allah’ın senin için yazdığından başka bir yarar sağlayamazlar. Bütün ümmet sana bir zarar vermek için bir araya gelse ancak Allah’ın senin için yazmış olduğu kadar zarar verebilirler. [Kaderleri yazan] kalemler kurumuş, sayfalar kaldırılmıştır.”

Aslında bu cümle, “yalnızca Allah’tan iste, yalnızca Allah’tan yardım dile” ifadesinin gerekçesini ortaya koyuyor. İnsanlardan beklentisi olan, medet uman, yardım dileyen, isteyenler bilsin ki bu insanlar Allah’ın dilediği, yazdığı ve takdir ettiğinden başka bir şey veremezler. Ne buyuruyordu Rabbimiz?

“Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup hapseden olamaz. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O, üstündür, hikmet sahibidir.” (Fâtır, 2)

Hasta olduğunda doktora git ama şifayı doktordan bilme. Doktor, ancak Allah’ın yazdığı şifanın seni bulmasına aracılık edebilir. "Ne kadar da iyi bir doktormuş, beni iyi etti" diyerek Rabbinin olan fiili âciz kula nispet etme!

Rızkını kazanmak için çalışıp çabala ama rızkını insanlardan, yağmurdan, topraktan bilme. Bütün insanlar ancak Allah’ın yazdığı rızkın seni bulmasına aracılık edebilir.

Seni tehdit edenler, sana korku salmaya çalışanlar, sana zarar vermek için plan yapanlar, senin altını oymaya, canına ve malına zarar vermeye çalışanlar karşısında asla korkma, yılma! Çünkü onlar zarar vermeyi isteyebilirler ama zararı yaratma kudreti onların elinde değildir. Eğer öyle olsaydı Mekke’de tek başına mücadelesine devam eden Allah Resûlü’ne zarar verirlerdi!

Allah’ın kaderleri yazan kalemi kurumuştur. Yeryüzündeki “tükenmez” kalemler bile bir takım silgilerle silinebilir. Ama Allah’ın kader kaleminin yazdığı yazı silinmez, mürekkebi kurumuştur. Üstelik sayfalar da kaldırılıp levh-i mahfuza konulmuştur.

 

Bir insanda “tevhid” ve “kader” inancı bu şekilde yerleşirse o kimse herhangi bir varlığın önünde boynu bükük durur mu? Âciz insanlara el-avuç açar mı?

Allah Resûlü’nün ne kadar güzel tavsiyelerde bulunduğunu görüyor musunuz? O’nun söylediği her sözün mutlaka Kur’an’la uyumlu olduğunu görüyor musunuz?

Sormuşlar dervişe;

"Hayat nicedir ?

Demiş ki hayat bilmecedir,

Attığın her adım bir hece,

Çözene gündüz,

çözemeyene gece..!

Edep haddini bilmektir.

En büyük edep de ilahi hududu aşmamaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

Biri diğerine sormuş, Nasılsın, o da demiş ki;

İMAN Sultan SIHHAT Vezir

Gerisi de  ıvır zıvır..

Mazlum ol, Zalim olma,

Üzül ama Üzen olma,

Mahşerde hesap zordur. Ezil de Ezen olma,

Dua et, karanlıkta ışık olsun,

Şükret, Gönlün huzur ile dolsun,

Tövbe et, Mevlam kabul buyursun,

Şeytana uyma ki ALLAH korusun,

 

Rabbimiz bizi şirkten tam anlamıyla arınıp tevhidi hakiki anlamıyla gerçekleştiren, kadere hakkıyla iman eden, yalnız kendisine boyun eğip el açan kullarından olmamız dileğiyle…