Ersin ERDOĞAN

IMF…

4 Haziran 2020 Perşembe Saat: 10:43

IMF (International Money Fund) -  Uluslararası Para Fonu, küresel para işbirliğini geliştirmek, finansal istikrarı sağlamak, uluslararası ticareti kolaylaştırmak, yüksek istihdamı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi teşvik etmek ve dünyadaki yoksulluğu azaltmak için çalışan, 44 ülkenin 1945 yılında 8 Milyar dolar sermaye ile birlikte kurduğu bir kuruluştur. Şu anda 189 üye ülke tarafından yönetilen bu kuruluşa Türkiye, 11 Mart 1947 tarihinde resmen üye olmuştur. IMF'nin temel amacı, uluslararası para sisteminin-ülkelerin (ve vatandaşlarının) birbirleriyle işlem yapmalarını sağlayan döviz kurları ve uluslararası ödemeler sisteminin istikrarını sağlamaktır.

IMF'nin en yüksek karar organı olan ve yılda bir kez toplanan Guvernörler Kuruluna her üye ülkeden bir asil ve yokluğunda bir de yedek olmak üzere 2 Guvernör atanır. Bu atanmışlar genellikle maliye bakanı veya merkez bankasının başkanlarından seçilir. Türkiye bu kurulda ülkemizi %0,95 lik bir oy hakkı ile temsil etmektedirler. Bu oy hakkı oranı İngiltere için % 4,03; ABD için ise % 16,51 dir.

Her üye ülkenin kendilerine tahsis edilen kotaya göre bu kuruluştan para çekme/kredi alma hakları var. IMF’ nin toplam kota bütçesi 475 Milyar 723,7 Milyon dolardır. 2010 yılında Türkiye için tahsis edilen (Special Drawing Rights) para çekme kotası toplam kota bütçesinin % 0,98 i oranındadır ve tahsis edilen miktar 4 Milyar 658,6 Milyon dolardır. Bu kota İngiltere için % 4,4 oranı ile 20 Milyar 155.1 Milyon; ABD için ise % 17,45 oranı ile 82 Milyar 994,2 Milyon dolardır. Bu kotalar genel kurul kararları ile güncellenebilmektedir.[[1]]

IMF, 2020 yılı için ülkemizin yıllık büyüme değişimi % -5, yıllık enflasyon değişimi ise % 12 olarak öngörmüş. Türkiye, IMF ye üye olduktan bu yana ilki 1 Ocak 1961 olmak üzere, toplam 19 kere ekonomik düzenleme (Stand-by) talebinde bulunmuş. En son iki stand-by anlaşması ise Şubat 2002-Şubat 2005 de 11 Milyar 914 Milyon Dolar ve Mayıs 2005-Mayıs 2008 arasında 6 Milyar 662,04 Milyon Dolar olarak yapılmış. Türkiye, 49 yıllık süreçte IMF’den 50 milyar doların üstünde kaynak sağlamış. Ülkelerin kredi notlarına göre faiz oranı açıklayan IMF, 2020 yılı için talep ederse Türkiye’ye uygulamak istediği faiz oranını % 0,11 olarak belirlemiş.[[2]]

IMF, kritik ekonomik konularda teknik yardım ve eğitim sağlayarak ekonomik kurumlarını güçlendirmek için ülkelerle birlikte çalışır. Bu, ülkelerin ekonomilerini güçlendirmelerine ve daha fazla iş yaratmalarına yardımcı olur.[[3]]

IMF, bilgisini uygulamalı danışmanlık, eğitim ve denkler arası öğrenme yoluyla Maliye bakanlıkları ve merkez bankaları gibi devlet kurumlarıyla paylaşır. Yani, ödemeler dengesinin bozulma riskini ortadan kaldırmak için maddi destek verdiği ülkelerin finansal kurumlarının yönetilmesi için uzmanlarını göndererek uygulamaların nasıl yapılacağını öğretir.[[4]]

IMF’ nin ana finansal kaynağı alt kuruluşu olan Dünya Bankası yanında çeşitli destek programlarında Avrupa Birliğinden ve AB Yatırım Bankası gibi kuruluşlardan da destek almaktadır. IMF, global ekonomik eğilimleri ve performansı takip edip, sorunlar gördüğünde üye ülkelerini uyarma, politika diyalogu için bir forum oluşturma ve hükümetlere ekonomik güçlüklerle nasıl baş edeceklerine dair gerekli bilgileri sağlamakla görevli bir kuruluş. Ekonomik sıkıntı içindeki üyelerine “politik tavsiyeler ve finansman” sağlar, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yaparak onların makroekonomik istikrara ulaşmalarına ve yoksulluğu azaltmalarına yardım eder.[[5]]

Hakkında bazı genel bilgiler edindiğimiz bu kuruluş ekonomik tarihimizi derinden etkilemiş. Piyasa da “IMF ye gidelim mi, gitmeyelim mi” tartışmaları yaşanırken, neden gitmeli neden gitmemeli konusunda farklı ve alternatif görüşler var. IMF nin yapısından, uygulamalarından ve ülkelerde iyileştirmeler yaparken direkt olarak etkilen tüm vatandaşların, nelere maruz kalacağını ne elde edeceğinden veya nasıl etkileneceğinden gerçekçi olarak haberdar olunması gerekir.

“Politik tavsiyeler ve Finansman” sağladığını söyleyen bu kuruluşun “TAVSİYE” diye tanımladığı şeyin ne olduğunu doğru anlamak lazım.

2000 krizi sonrası, yapılan erken seçimde, devasa partilerin oy oranlarının %1 - %1,5 gibi oranlara düşerek siyasi tarihten neredeyse silindikleri bir duruma gelmelerinin ana nedeni IMF ‘nin tavsiye adıyla zorla uygulattığı “Kemer Sıkma” politikası olduğunu bugün 40 yaş ve üstü olanlar en yakın şahitleridir.

“Ayağını yorganına göre uzatmak” deyimini içselleştirememiş ülkelerin ihracat-ithalat arası negatif farktan doğan yükümlülükleri ve dolayısıyla özel finans kuruluşlarından ucuz kredi bulunamaması nedeniyle IMF en doğru sığınılacak liman olarak görüldü. Üstelik, sıkı para politikası nedeniyle askıya alınan alt ve üst yapı yatırımlarının kesilmesi, ücretlerin düşmesi, devalüasyon, enflasyon, piyasada dolaşan para (emisyon hacmi) miktarının azalması ve neticesindeki işsizlik oranlarının artması ile hem özel sektör hem de çalışanları, tabiri caiz ise “100 km süratle giden arabanın duvara çarpması” ya da “100 km süratle giderken frene basıldığında camdan dışarı fırlaması” şeklinde hissedildi. İflaslar, intiharlar ve protestolar ile gündem doldu. Devletçi ekonomi suçlu ilan edilerek “Vahşi Kapitalizm” ya da “Neo-Liberal Ekonomi” denilen sınırsız serbest piyasa ekonomisi gibi modeller konuşulmaya başlandı.  

Aslında IMF’ nin uygulattırdığı “Ayak-Yorgan” misali “Kemer Sıkma” denilen ekonomik programlar dönemlik değil kalıcı hale getirilerek, kesik kesik veya ara ara hızlı değil, yavaş yavaş ama sürdürülebilir küçük büyümelerin ekonomik yapıları sağlamlaştırdığı görülmüştü.

“Step by step but small, slow and sustained” şeklinde ifade edilen Japonya sürdürülebilir ekonomik kalkınma stratejisindeki gibi “adım adım ama küçük, yavaş ve sürekli” bir ekonomik kalkınmanın en doğru yol olduğu ispatlanmıştır.

Ülkelerin ekonomik sorunlarının asli nedeni üretim sektörünün kapasitesi nedeniyle ihracatı düşük ülkelerde ithalatın çok yükselerek tüketim ekonomisi haline gelmesidir. Ekonomistlerin dediği gibi “Aradaki makasın negatif yönde açılması” dır.

IMF gelsin diyenler; emniyet kemerlerini sıkıca bağlamış şekilde hava yastıkları olan arabalarda seyir haldeyken duvara toslamak ya da frene basıldığında camdan fırlamak gibi endişeleri taşımayanlardır. Gelmesin diyenler ise ya emniyet kemerini bağlamamış, hava yastıksız arabalarda duvara doğru hızla yaklaşmakta olanlar ya da “Bir çaresini bulmuş” olanlardır.

IMF sadece para vermez. Verdiği parayı geri almak ve alacaklı ülkelere olan borçları ödetmek için ülke yönetiminin sosyal, ekonomik ve politik alanlarına müdahale eder. Bu bir egemenlik sorunudur aslında.

Varsa çaren, elbette, IMF ye gitmek doğru bir seçenek değildir. Ama yoksa konuyu “Beka Sorunu” gibi görmeyip, denize düşen yılana sarılır misali hem maliyeti ucuz hem de sıkıntıların sorumlusu olarak suçlayabileceğimiz IMF ye gitmek yegâne seçenek gibi görünebilir.

Hep deriz “Allah kimseyi tefecinin eline düşürmesin” diye. Ama hep kendi ayağımızla tefeciye gider birde yalvarırız borç versin diye. Suç tefeci de mi, yoksa onun eline düşürecek hataları yapan biz de mi?

IMF ye gitmeli mi, gitmemeli mi paradoksuna bilgi ve deneyimler ışığı altında karar vermek daha doğru olur diye düşünüyorum.

 

Kaynakça: