11 Nisan 2020 Cumartesi Saat: 10:55
Ben doğduğumda okul yokmuş köyümüzde..
Daha doğrusu ahırdan bozma bir dershanelik olduğunu anlattı büyüklerimiz.
O zamanlar bir teneke fındıkla okul ihtiyaçları alınabiliyormuş.
Beyaz yakalı önlük hariç..
Babam Fatsa’ya taşınmış. İki gözlü kiralık bir ev bulmuş.
Hamallık yapmaya başlamış.
Zift renkli bir önlük giyerdik okula başladığımızda.
Beyaz bir yakalık takardık boynumuza.
Dumlupınar ilkokuluydu ilk başladığım okul.
Evimize epey uzaktı.
Babam işe giderken anneme 25 kuruş bırakırdı.
Okulun kantininden o parayla simit alsak gazoz alamaz, gazoz alsak simit alamazdık.
Arkadaşlarımla gazozu ve simiti yarı yarıya bölüşürdük.
Amerikan gazozları çok revaçtaydı o zamanlar.
Gazozda emperyalist bir tad vardı. Lakin fırıncı hasanın eğri büğrü simidinin tadına da doyum olmazdı..
Mahallemize yaz aylarında her gün tahtadan yapılma dondurma aracıyla Hacı dayı gelirdi.
Uzun boylu, simsiyah bir adamdı.
Muhacirlerden kalmaydı. Fatsa’dan gitmemişti.
Onluk, on beşlik dondurma satardı.
Anam para verirse bizde alırdık. Ya da mahallemizin eli yüzü düzgün adamları bize dondurma alırlardı.
Hacı dayının tek özelliği vardı. On kuruşluk dondurmayı veresiye vermezdi.
İlkokulu bitirene kadar tek bir beyaz yakalığım oldu.
Siyah önlüğümü ise komşular kendi çocuklarına yenisini alıp bize verirlerdi.
Zaman zaman kirayı vermekte zorlanırdı babam. Mecburen ev sahibinin ya tarlasını kazar ya da fındık zamanı fındığını toplardık.
Zenci suratlı Hacı dayı yıllarca dondurma kakaladı bize.
Oysa okul yakalığımız dondurmadan daha beyazdı.