27 Ocak 2020 Pazartesi Saat: 10:17
Kızılelma, tarihin her döneminde Türklerin gerçekleri ile efsaneleri arasındaki o efsunlu irtibatın adıdır.
Bugün Türk Dünyası paramparça ise; Türklüğün büyük bir yekûnu işgal altında ise; Türk tarihinin başladığı topraklardaki Türk kavimleri 200 yıllı aşan Rus asimilasyonu karşısında dinlerinden ve milliyetlerinden olmuşsa; Doğu Türkistan dünyanın en acılı işgalini yaşıyorsa; Türk evlatları geleceğini Avrupa kapılarında düşük nitelikli işlerde aramak zorunda kalıyorsa; Türk yurtları medeniyetler seviyesine sıçrama hamlelerine nasıl ve nereden başlayacağına karar veremiyorsa; bir nefes tefekkür etmek gerekir:
Bu millet nasıl oldu da istikametini kaybetti?
“İstikametiniz” yoksa nereye gittiğinizin ne önemi var?
Halkların ülküsü olmaz, milletlerin ülküleri olur. Bunlara “millî ülkü” denir. Ülkü kelimesi sadece milletlerin ruhunda yaşar. Kızılelma ve benzeri kavramlar millî ülkülerin yeri geldiğinde cismanileşebilen hâlleridir. Halklar günü yaşarlar, milletler geçmişi, günü ve geleceği.
Millî ülküyü benimseyen insanlara Ülkücü denir. İşte bu yüzden, insanlar ülküleri ölünce ölür; milletler ise Ülkücüleri ölünce.
Milletlerin ruhlarını hangi zaman diliminde yaşamış olursa olsun yetiştirdiği büyük kahramanlar ve onların büyük hikâyeleri yoğurur. O yüzden Türk Milleti dendiğinde bugün elinde kimlik kartı bulunup ta ortak bir geçmiş ve gelecek duygusu taşımayanlardan daha çok Türkistan’dan Macar ovalarına; Çanakkale’de, Yemen’de, Sarıkamış’ta, Kosova’da, İstanbul surları dibinde canını vermiş şüheda ehli akla gelir. Bundan ötürüdür ki millet bir siyasi coğrafyanın çok ötelerine taşar. Hele de o milletin adı Türk ise ve hikâyesi cihana nizam peşinde koşmak ve en doğudan en batıya; en kuzeyden en güneye nal izleri bırakmış olmakla şekillenmişse.
Burada milliyetçilikten millî ülkülere ve oradan da Kızılelma’ya ulaşan Tanrı Dağları kadar ulu bir tarihi yolculuk çıkar karşımıza
Kızılelma Türk millî ülküsünün tarih boyunca geçirdiği evrelerin tamamını kapsayan bir otağ kavramdır. Bu otağ kavram İslam öncesi “kut” ve “kişioğlu üzerinde Türk yaratıldı” inancı ile şekillendi. İslamlıkla birlikte ise Nizam-ı Âlem; Î′lây-ı Kelimetullah gibi Türk-İslam mefkûrelerini bayrak yaptı. Osmanlının son deminde Turancılık ve Türk Birliği Ülküsünü katarak Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi ve Türk İslam Ülküsü olarak yeni bir merhaleye ulaştı.
Türk ve İslam Dünyasın eğitim, kültür, ekonomi, savunma gibi millî konularda kamuoyunda bir ortaklık inşa edilememesinin bir sebebi de bu “millî istikamet” yokluğu değil midir?
millî kültür konusundaki hassasiyetlerinin birbirlerinden tamamen kopuk olması “millî ülkü birliği” inşa edilememiş olmasından kaynaklanmıyor mu? Sırf bu tespitler bile Kızılelma otağ kavramının yanına günümüz şartlarında milletin tamamını teşmil edilebilecek yeni millî kavramlara duyulan ihtiyacı göstermektedir.
Alıntı