16 Ocak 2020 Perşembe Saat: 10:30
‘’Bir ülkenin gelişmişlik ve kültür düzeyini sokaklarına kasislerin sıklığına kaldırımların yüksekliğine bakarak anlayabilirsiniz.’’ Diyor. İsveçli bilim adamları. Bazı kuralları uygulamak için tabela ve yön göstergeleri işe yaramıyor ise kimse okumuyor ki fiziksel bir uyarıcıya ihtiyaç duyuluyor. Bu da gelişmişliğin ne denli vahim durumda olduğunu ortaya koyuyor. Aynı şey kaldırımlar için de geçerli, bir şehrin kaldırımlarının yüksekliği arttıkça gelişmişliği de o denli alçalıyor.
Bu öngörüden yola çıkarak Ordu kentini gözlemlemeyi denesek, sınıfta mı kalırız? Yoksa takdir mi toplarız.
Kendi deneyimlere dayanarak söylüyorum. Evimin sokağında bırakın kasisleri süratle geçmeyi, bırakın kaldırımın üzerine park eden araçları, sokağın tam orta yerine sonradan gelen aracın geçemeyeceği şekilde park yapıp gönül rahatlığıyla evine uyumaya giden araç sahiplerine denk geldim. İşin daha vahim tarafı ise, sokağa sonradan gelen aracın bu durumu normal karşılayıp başka bir sokaktan dolanarak yoluna devam etmesi.
Üstelik Ordu bakılıp incelendiğinde bir kültür sanat şehri, hemen hemen her sokağında bir tiyatro, sanat evi, kültür merkezi, hemen her sokağında çay ocakları ve çay ocaklarında oturup kenti ve sorunlarını dertlenen gazeteciler, yazarlar ve öğretim görevlileri bulunan bir şehir iken, durumumuzun ve gelişmişlik seviyemizin en alt sıralarda olması ne kadar ironik öyle değil mi?
Elbette Ordu sokaklarının fiziki yapısı ve koşulları bizi kaldırımlara, sokak ortasına yahut herhangi uygun olmayan bir yere park etmeye sevk ediyor olabilir. Lakin çözüm kendi işimize ve rahatımıza geldiği gibi davranıp, bir başkasının haklarını gasp ederek ve göz ardı ederek yaşamak değil. Pek ala evinizin birkaç yüz metre ötesinde daha uygun bir yere arabanızı park etme olasılığınız vardır. Yahut şehrin düzeni ve tertibatıyla ilgilenen belediyenin gerekli birimleriyle irtibat kurarak bu tarz aksiliklere çözüm bulunabilir.
Sözüm meclisten dışarı, kaba bir genelleme yaparak vardığım sonuçtur bu; yılın bir ay’ı çalışıp kalan on bir ayında ise topladığı fındığa hak ettiği değeri alamadığını düşünerek hayıflanan bir halk için bu gelişmişlik refahına ulaşmak için söylediğim basit önermeler çok da önemli olmasa gerek.