Şafak DELİÇAKAR

HAK…

31 Aralık 2018 Pazartesi Saat: 09:37

İnsan şerefli bir mahluktur. O yüzdendir ki, Kul hakkını da ancak kul affeder. Onun hürriyet, haysiyet, namus ve şeref gibi manevî hukukuna yönelik bir haksızlık kadar, canına ve malına yapılan bir tecavüz de o nispette ağır bir mesuliyeti gerektirir.

İslâm’da esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul hakkı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karşı yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptığı bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah'a yalvarır, tövbe istiğfar ederek affını diler.
Fakat kul hakkı öyle değildir. Onun bir tek telâfisi vardır, o da haksızlığa uğrayan, hukuku zayi olan kişiyle bizzat görüşüp özür beyan etmek, helâllik dilemekle birlikte , maddi bir kaybı varsa telâfisine gitmektir.

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyururlar:

"Bir kimse kardeşinin haysiyetine, yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (kıyamet) önce helâlleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir."

Kul hakkı sadece insanlar arasında gerçekleşen bir olay değildir. Kurumlarla insanlar arasında, devletler arasında ve bir çok anlamda da bakidir. Söz konusu insan ve insan toplulukları olunca da hak devreye girer.

 “HAK” bütün canlıların ve insanın var olduğu her zaman diliminde hissiyatını sürdürecektir.