14 Kasım 2018 Çarşamba Saat: 09:54
Adı; Mehmet , Ahmet, Ali, Faik, Yağmur, Pınar, İnci olmuş. Fark etmez bizim için.
Öğretmen kutsaldır anne gibi,
Öğretmen kutsaldır baba gibi.
Ne diyor halifemiz Hz Ali: Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi oluruz.
Öğretmenlerimiz hiç kimsenin 29 kez 40 yıl kölesi olmalarını beklemiyor elbet, ama biraz saygı değil mi?
Çoluk çocuk, bir dostumuzun daveti üzerine Tonya ilçesi, İskenderli Beldesine gittik. Gerçi İskenderli’nin belde unvanı gitmiş köye dönüştürülmüştü.
Köy kahvehanesinde 60 Yaşlarında bir İlk öğretim öğretmeni ile sohbete başladık.
Benim emekli jandarma astsubayı olduğumu öğrenince, gözlerini kıstı, derinlere daldı. Biraz düşündü ve konuşmaya başladı. Konuşmaya başladı ama farkında olmadan gözyaşları, göz pınarlarını yavaş yavaş terk etmeye başladı.
İçim titredi. Onu dinledikçe duygulandım ve kısa süre sonra ben de göz yaşlarıma hakim olamadım. İçimden ‘’Öğretmenlerimizi postalların altında ezen sisteme lanet olsun dedim’’
Mazi olan ama acısı yüreklerden çıkmayan olayı, Sizlerle paylaşmak istiyorum.
Olay Kenan EVREN’in yapmış olduğu darbenin hemen akabinde gerçekleşmiştir. O dönemlerde sıkıyönetim vardı. Evren ve ekibinin baskısı nedeniyle yapılan referandumda yüzde 93 evet oyu çıkmıştı.
Biz öğretmenler o zorlu dönemi atlatmaya çalışırken. Talihsiz bir olayla karşı karşıya kaldım.
Mardin ili Kızıltepe ilçesinde, bıyıkları henüz terlemeye başlayan gencecik, idealist öğretmendim. Bir gün öğrencilerimle, kuzucuklarımla sınıftayken, bir askeri araç okulun önüne geldi. Ben ceketimin önünü ilikleyerek, aracın başındaki komutanı karşılamaya gittim.
-Hoş geldiniz dedim.
-Bana Murat Yıldırım sen misin dedi.
-Evet dedim.
-Araca bin gidiyoruz dedi. Ve beni araca bindirerek, semti meçhule hareket ettik. Birkaç kilometre gittikten sonra, gözlerimi bağladılar. 3-4 km daha gittikten sonra. Bir yere getirdiler. Sanırım bir odanın içine soktular. Gözlerini asla açma ve konuşma dediler ve gittiler.
Neler olduğunu ben anlamadım.
Çünkü;
Bu yaşıma kadar, derneklere üye olmadım.
Mitinkilere katılmadım.
Yürüyüşlere katılmadım.
Sizin anlayacağınız, ifademi alırlar ve beni bırakırlar diye düşünmüştüm.
O gece aç kaldık. Ve odanın bir kenarına çöktüm. Uyuya kalmışım. Sabah kuru ekmek ve su verdiler.
Trabzon neresi, Mardin Kızıltepe neresi, kimseye de haber verememiştim.
Bu şekilde tam bir hafta geçirdim. Bir haftanın ardından ifade vermek için beni odanın birine getirdiler. Ordu Akkuş ilçesinden bir şahsın ismini vererek bunu tanıyor musun dediler. O şahısta öğretmendi.
-Evet tanıyorum dedim. Ben Kızıltepe’ye geleli 20-25 gün olmuştu. Hemşerim diye öğretmenle arkadaşlık yapmaya başladım dedim. Benden onunla ilgili bilgi istediler, hatta başka bir şahsında resmini göstererek onunla ilgilide bilgi istediler.
-Ben bu şahsı tanımıyorum deyince akıllanmadın galiba dediler ve tekrar hücreye tıktılar.
İşkenceler gördük, penisime ve ayak parmaklarıma kabloları takarak elektrik verdiler.
Günlerce falakaya yatırdılar.
Sen Trabzonsporlusun iyi koşarsın diyerek dalga geçip, falakadan sonra çıplak ayak soğuk suyun üzerinde koşturdular.
18 gün sonra bana serbestsin diyerek gözlerim kapalı olduğu halde, aynı araca bindirerek, ilçe merkezine yakın bir yerde indirdiler.
Saç sakal, kılık, kıyafet bir birine karışmıştı.
Çok acılar çektim çokk,
Kimi kime şikayet edeceksin.
Yoldaki vatandaş bizi aracına bile almak istemiyordu. Hem ağır bir koku salıyorduk. Hem de penzurte bir hal almıştık.
Öğretmenin bu söylevleri içime oturdu. Mazime bakarak acaba böyle bir hata bende yapmış mıydım diye kendime sordum.
Ama biz halk çocuğuyuz. Ezenden değil ezilenden yana saf tutarız.
Allahıma şükürler olsun ki, böyle bir utanç tablosu yaşamadım.
Öğretmenlerimize, başta kızım Pınar hocam olmak üzere selammmm olsun.