30 Ekim 2017 Pazartesi Saat: 07:45
Sık sık öğretmen evinde eş dostlarla hasbihâl ederim. Değer verdiğim bir arkadaşım pantolonunun paçalarını kıvırmıştı.
Hayırdır bu ne hal, diye sordum.
Sorma dedi, yerde o kadar çok tükürük var ki ben bu tükürükleri evime, mutfağıma, yatak odama taşımayayım diye artık pantolonumu paçalarını katlıyorum dedi.
Masada bulunan herkes aynı konudan munzaripdi. Avrupa da insanlar sokakta gezdiği ayakkabılarıyla evlerinde rahatlıkla gezebiliyorlardı. Çünkü, adamların sokağı da temiz, evleri de temiz. Sokağa tükürmek mi, hak getire. Büyük para cezalarıyla karşı karşıya kalırsınız.
İğreniyoruz, pisliğin bize bulaşmasından korkuyoruz diye devam ettiler.
Hakikaten çevrenize şöyle bir baktığınızda yere tükürenler mi, elindeki izmariti sokağa atanlar mı ve ya kestane yiyip kabuğunu fırlatanlar mı ararsınız, maazallah hepsi mevcut. Ha bunu en küçüğünden en büyüğüne, en yoksulundan en zenginine herkes yapıyor be kardeşim.
Diğer bir arkadaşımız, Ordu kaldırımlarının dar olduğundan bahsetti. İnsanlarımız sokakta, yolda yürümeyi bile bilmediklerini anlattı. Öyle ki, yaşlı, kelli felli bir adamım diyor, eşim yanımda. Kaldırımdan giderken karşıdan iki bayan geliyor. Biz hemen tek sıra yaptık ama gelen hanımlar usturuplarını bozmadılar ve benim yaşlı omzuma müthiş bir omuz darbesi attılar. Şöyle ne oluyoruz diye onlara baktığımda, umursamadılar bile.
İnsanlar sağdan yürümeyi, karşıdan gelenlere yol vermeyi bilmiyorlar ve beceremiyorlar. Evde ve ya iş yerinde canım sıkıldığında şöyle Ordu caddelerinde bir dolaşayım diyoruz. Ama kardeşim mümkün mü, gelen omuz atıyor giden dirsek atıyor. Sinirlerimiz bozulup evin yolunu tutuyoruz. Her gün milletle mahkemelik mi olalım dedi.
Şaşırmamak mümkün mü, gerçekten zatımıza da hatta biliyorum ki sizlere de gelip geçenler defalarca omuz atmışlardır. Laf söylesen hakaret işitiyorsun, kavga etsen onların seviyesine düşüyorsun.
Esasen yolda yürümek bir sanattır, yolda yürümek bir kültürdür. Yol, yordam ve yöntem bilmektir. Genel görgü kurallarına uymakta zorluklar çekmekteyiz. Bunun da en önemli sebebi eğitim ve kültür eksikliğimizden kaynaklanmaktadır. Hukuken suç sayılmayan küçük eylemleri yapmak karşı tarafı aşırı güçlü hissettirmektedir. Ama bilmiyor ki darbeyi alan içinden kalın veya kazma diye hitap etmektedir.
Oysa insanlara saygı göstermek, onlara önem ve değer verdiğinizi hissettirmek sizi dahi pozitif etkileyecektir. Terbiyeli, kibar ve nazik olmanın okulu yoktur. Bunu aile içerisinde ve çevreden kültür etkileşimi yapılarak sağlanabileceğini düşünmekteyim.
Demin bahsettik ya kaldırımlar zaten dar, bir kişi veya iki kişi ancak sığıyor. Karşıdan gelen insana saygı gösterilerek ona yol vermeniz sizi küçültmez, aksine yüceltir. Kaldı ki senin de kaldırımda yürüme hakkını karşı tarafın gasp etme hakkı yoktur. Kaldırımların dar olması çarpık kentleşmenin bir ürünüdür. Bunu da belediyelerin çözmesi gerekir.
İnsanların akılları var, algılamaları var diyoruz. Toplumun görgü kuralları var ama her şeyi bir kenara bırakıp iki insan dahi bir birine çarpmadan veya rahatsızlık vermeden karşılıklı geçemiyor. Ve başlı başına bir iş olan yürümeyi beceremiyoruz.
Caddelerde kulaklıkla müzik dinlemek, çevreye aldırış etmeden sakız çiğnemek veya elinde bir şey yerken, içerken yolda yürümeyi becerememek zayıflıktır. Saygı göstermemek ise hadsizliktir.
Hayırlı yolculuklar…