Mehmet Ziya Odabaş

GENÇLİĞE HİTABEYİ KAVRAYALIM MI?

28 Temmuz 2017 Cuma Saat: 09:54

Çevremde Atatürk'ü seven birçok genç gördüm.

 

Çok fazla..

 

Atatürk'ü severken "Kemalizm"i benimsemeyeni gördüm.

 

Atatürk'ü sadece komutan olarak sevip değer vereni de gördüm.

 

Atatürk’ü çok sola koyanı gördüm.

 

Çok sağa koyanı gördüm.

 

Başbuğ diyeni de gördüm.

 

Ulu Önder olarak göreni de..

 

Gerçekten düşüncelerini anlayanı da gördüm, anlamayanı da..

 

Mümkün olduğunca herkese sordum : “ ‘Gençliğe Hitabe’yi okudun mu? ” diye.

 

Okumamış olanı hiç görmedim.

 

Sonra tekrar sordum ve soramadığım kısımlarda da gözlemledim.

 

Gençliğe Hitabe'yi abartı bulan, beğenmeyen, "Ya tamam, Atatürk'ü seviyorum ama Gençliğe Hitabe pek bana göre değil. " diyen tek bir kişiyi görmedim!

 

Neden taktım bu kadar Gençliğe Hitabe’ye?

 

Çünkü ortada bir yanlışlık var.

 

Bir uyuşmazlık.

 

Bir tezatlık!

 

Kablo elektriği iletmiyorsa kopukluğun nerede olduğunu tespit etmemiz gerekir, en azından sorunun nerede olduğunu tespit etmek için..

 

Sorun şu ; Gençliğe Hitabe ‘yi okumuş kesimin "umursamaz" , "duyarsız" yaklaşımı

 

 

Bir daha okuyalım, hatta irdeleyelim hitabeyi.

 

 

“Ey Türk Gençliği!”

 

-Yani biz!

 

"Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir."

 

-Yani Atatürk'e göre Türk Genci, bu görevi hayatındaki önem sırasının en tepesine koymalıdır.

 

"Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır."

 

- Varlığımızın sebebinin bu olduğunu ve bunun en değerli hazine olduğunu söyleyip, "değerli" olan bir şeye de gayet doğal olarak sahip çıkmak isteyeceklerin olacağını söylüyor.

 

En önemli kısımlara geliyoruz!

 

"Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir."

 

Diyor ki bize, Bu ülkeyi ve değerlerini savunmak zorunda kalırsan, bahanelere sığınma, "müsait değilim" deme.

 

Ben demiyorum, Mustafa Kemal diyor!

 

"İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.

 

Kalelerin zaptedilmesi, orduların dağıtılması, iktidarın ihaneti..

 

Yoruma gerek var mı?

 

Nokta atış!

 

"Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir."

 

Yoksulluk, darbeler, son olarak Ergenekon tertibi.

 

Nokta atışa devam!

 

 

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

 

Ulus devlet kavramını bilmeyenler, ya da ulus devlet kavramı işine gelmeyenler "asil kan" a takılabilir, takılsınlar.

 

Ama her kötü şartta bile hedefinden zerre sapma diyor sana!

 

Bu yazıyı okuyan Ey Türk İstikbalinin evladı,

 

şimdi hızlıca tekrarlayarak söylediklerinle yazılanları birleştir.

 

kendince soru- cevap filizlendir!

 

 

“Keşke şimdi Atatürk olsaydı , bize yol gösterseydi. ” dedin.

 

O ne dedi?

 

"Sakın kurtarıcı bekleme; yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım."

 

 

Diyelim ki tehlikenin nereden geleceğini , nasıl ve ne şekilde olacağını göremedin.

 

"Onu da kendileri fark etsinler canım." demedi !

 

“İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.”

 

”Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir”

 

Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.”

 

diyerek detaylıca anlattı sana.

 

Senin için!

 

Bu şartlar gün be gün gerçekleşirken, bunların farkında olup da mücadele etmek için konumunun, zamanının müsait olmadığını söyleyenlere de bir çift sözü vardı Ulu Önder’in:

 

"Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir”