23 Nisan 2016 Cumartesi Saat: 10:03
Ben sadece bugün düşünmüyorum aslında. Kendi adıma düşündükçe yüreğimin parçalandığı, kahrolduğum bir konu ‘Çocuk istismarı ve çocukların suça teşvik’ vakaları…
Önüne geçilemez, önlenemez bir durum mudur? Her ikisi de olmasa bile bu vakaların en aza indirilmesi için neler yapabiliriz? Elbette her evi, her binayı, her işyerini, her metruk alanı kollayacak, gözetleyecek bir durum pek söz konusu değil. O halde işe nereden başlamalı? Diye sorusuna, elbette önce aile içi temel eğitimden derim…
İşe anne ve babanın her iki duruma da çok önem vermeleri, bu konuda ki hassasiyetlerini tavan yapmaları lazım. Ülkemiz aile geleneklerinde öz anne ve babanın eli altında yetişen çocuklarımız nadiren bu olaylara karşı maruz kalsa da, parçalanmış ve bölünmüş ailelerde vakaların daha da çok arttığına tanık olmaktayız.
Bilinçsiz her anne ve babanın yetiştirdiği çocuklar, maalesef aile içi cinsel istismar, taciz ve şiddet gibi olaylara kurban gidebiliyorlar. Mahalle baskısının yoğun olduğu yerlerde yetişen bilinçsiz toplum bireylerinin de suça meyil oranları yüksek olduğundan bu suç teşkillerini kendilerinde rahatlıkla uygulayabileceği düşüncesi, ülkemizde hemen her gün hiç de hoş olmayan ve tasvip etmediğimiz olayların yaşanmasına neden oluyor.
Çocuklara uygulanan cinsel istismar, şiddet, taciz ve suça teşvik edilmelerinin ne dini, ne de ırkı vardır. Bana göre bu suçlar nerede işleniyorsa en ağır cezalarla karşılığını bulmalıdır. Ülkemizde ki cezaların caydırıcılığını elbette hukuk adamları, toplum bilimcileri, pedagoglar yani işin ehilleri daha iyi bilir diye düşünüyorum. Ben sadece bu konu hakkında ne kadar caydırıcıyız? Diye sormakla mükellefim…
Yine parçalanmış ve dağılmış ailelerde, çocukların sigara, alkol, uyuşturucu ve madde bağımlılığına başlama yaşlarının da oldukça düşük olduğu (9-11) ülkemizde, bu çocukların suça teşvik edilebilmeleri birilerine daha da rahatlık kazandırıyor. Temel eğitim kurumlarına bile çok rahat giren bu maddeleri maalesef çocuklarımızdan pek uzak tutamıyoruz.
Çocuklarımızın istismara, tacize, şiddete ve suça teşvik edilmelerini nasıl anlarız peki? İşte burada da en büyük görev yine Anne, Baba, Aile Bireyleri ve öğretmenlere düşüyor. Çocuklara dokunabilmek, onların diliyle, yürekleriyle konuşabilmek ve hepsinden önemlisi iyi anlayabilmek çok önemlidir.
Suçun işlendiğine kanaat getirildiğinde, sabit görüldüğünde, ki o zaman devreye devlet ve adalet girer. Adaletin kestiği parmak değil, başta olsa vallahi acımaz…
Sonuç itibarı ile gelin çocuklarımızı yalnız bugün değil, her gün, her an düşünelim. Çünkü onlar bizim geleceğimizin emanetçileri oldukları kadar, onurumuzun, haysiyetimizin, izzeti nefsimizin, namusumuzun, şerefimizin, bayrağımızın, ezanımızın, vatan topraklarımızın bekasının sürdürülebilmesi için tek mirasçılarımız değimlidir?
Gelin hep birlikte çocuklarımızı, güç oranları bile aynı ölçekte olmayan savunmasız bedenleri; hoyrat ellere, çirkin zihniyetlere, gözü dönmüş mahlukatlara artık dokundurtmayalım. Ben üzerime düşen her göreve ve sorumluluğa hazırım. Ya siz? Kalın sağlıcakla…