DIT, DIT, DIT
Ufuk ERSOY2024-10-30 10:06:09
İşe başlayalı birkaç gün olmuş belli.
Kasanın başında ürkek,
Müşteriyle göz göze gelmemeye çalışarak,
Hata yapmaktan korkarak basıyordu tuşlara.
Dıt, dıt, dıt…
“Hoş geldiniz” dedi fısıldar gibi, cansız, isteksiz, belli belirsiz.
Enkaz altında kalmış yardım bekleyen, bir yaralı edası vardı yüzünde.
Cümlesi daha bana ulaşmadan yere döküldü harfler.
Kırılarak bir cam bardak gibi dağılıp, un ufak oldu.
***
Birkaç parçaydı adlıklarım.
Merak edip sordum.
“Sizi daha önce görmemiştim, yeni mi başladınız işe?”
“Evet…” dedi.
“Hangi okul mezunusun?”
“İşletme” dedi.
Dört yıllık.
İstanbul’da iyi bir üniversite aslında.
“Ne arıyorsun burada” diye sorma gafletinde bulundum.
Yüzüne, dudaklarının kıvrımlarına acı bir gülümseme belirdi.
Gerçekler çöreklenip oturdu gözlerinin çukuruna.
“Çalışıyorum…” dedi.
Dıt, dıt, dıt…
***
Ne yapsaydı?
Hayatını sürdürmek,
Kimseye muhtaç olmadan yaşamak,
Ayakta durmak zorundaydı.
Dıt, dıt, dıt…
***
Üniversitede okumuş.
Daha yirmili yaşlarında, bahar çiçeklerinin tam ortasında.
Kim bilir neydi hayalleri?
Lakin ülke gerçekleri yakasında, farkında.
Okumak için çıktığı şehre geri dönmüş,
Kulağında bahar şarkıları çoktan susmuş,
Kasanın başında,
Marketin ortasında.
Ayakta kendi için yazılmış şarkısını dinliyor gün boyu.
Dıt, dıt, dıt…