Karadeniz insanı için ağustos ayı, Çalışma ve üretme ayıdır.
İnsanın hayatını sürdürebilmesi için çalışması, üretmesi, ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. “Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma!” (Kasas, 28/77) Ayeti kerimede ahiret yurdunun asıl olduğuna, dünyevi kazancın tek hedef olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çekilirken; diğer taraftan insanın dünya nimetlerinden meşru bir şekilde istifade ederek rızkını temin etmesi istenmektedir. Kişi kendisi ve sorumlu olduğu kişilerin geçimini sağlamak için çalışmalı, başkasına muhtaç olmamalıdır.
Allah Teâlâ insana sayamayacağı kadar nimetler ihsan etmiştir. Verilen nimetlerden helal ve meşru olanlar olduğu gibi haram olanlar da vardır. “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara, 2/168) Ayeti kerime insanın hangi çeşit nimetleri yiyebileceğini açıklamaktadır. İnsanın istifade edebileceği nimetler helal ve temiz olanlardır. Helal, yapılması dinen serbest olan, dinin izin verdiği, hakkında yasaklama veya kısıtlama bulunmayan davranışı ve onun dinî-hukukî hükmünü ifade eder. Yasaklanan, helâl olmayan anlamında haram ise, mükelleften yapılmaması kesin ve bağlayıcı tarzda istenen fiili ifade eder.
Müslüman hayatını helal sınırlar içerisinde sürdürmeli ve haramlardan uzak durmalıdır. Helal ve haram sınırına riayet etmek, özellikle gıdalar konusunda ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim peygamberlere yönelik olan hitapta önce helal gıda ile beslenilmesi, akabinde salih amel işlenmesi emredilmiştir. “Ey peygamberler! Tertemiz nimetlerden yiyip için, güzel işler yapın. Kuşkusuz ben yaptıklarınızı eksiksiz bilmekteyim.” (Müminun, 23/51)
İslam’ın yasakladığı haramlarda zarar, serbest kıldığı helallerde ise pek çok fayda ve hikmet vardır. Mümin helal ve haram sınırına riayet ederken bunu fayda ve zararından öte; imtihan bilinci ve kulluğun bir gereği olarak yapar.
“Hiç kimse, çalışıp kazandığından daha hayırlı bir yemek yememiştir…” (Buhârî, Buyû, 15) buyuran Allah Resulü (s.a.s.) bereketin, huzur ve afiyetin kişinin kendisinin çalışıp, elde ettiği el emeğinde olduğuna dikkat çekmiştir.
Bir diğer hadisi şerifte: “Öyle bir zaman gelecek ki, kişi, malını helâlden mi yoksa haramdan mı elde ettiğine bakmayacak!” (Buhârî, Büyû’, 23) buyrulmuştur. Ticarette gaye ne pahasına olursa olsun kazanmak değildir. Asıl olan helal haram titizliği göstererek, meşru kârla yetinerek geçim yolu sağlamaktır.
İslam çalışmayı hayat, tembelliği ölüm sayarak; ziraat, zanaat ve ekonomik faaliyetleri belirli ilke ve esaslar doğrultusunda teşvik etmiştir. İslam; ticarette aldatmaya, haksız kazanca, güvensizliğe yol açacak bütün yolları kapatmış, ticarî hayatı dini ve ahlaki ilkelerle tanzim etmiştir.
Haksız kas denince: Kul hakkına girmeden tutunda, başkasına ait olan malları çalmadan tutun da haksızlık adaletsizlik yolsuzluk rüşvet gibi şeyler hep bunun içine girer.
Malum olduğu üzere fındık ayı içindeyiz. herkes bir telaşa ve koşuşturmanın içerisinde, tarlasından bağından bahçesinden, gerek kendisi aile halkı olarak gerekirse işçiye topladıkları fındıklarını harmana getirmekte veya depoya kaldırmaktadır.
Bunu fırsat bilen bazı Allah’tan korkmayan haram helal bilmeyen kişilerce, bu alınterini ve emeği, hiç katkısı olmadığı halde, çalarak gasp etme yoluna gitmektedir.
Haramın binası olmaz olmaz, haramda huzur olmaz. Haramla beslenen bedenden hayır gelmez, lisanı hali güzel olmaz, toplum tarafından bu kişiler sevilmezler.
İşte bu yüzden İslam dini zulüm, dolandırıcılık, hile, aldatma, fırsatçılık, karaborsacılık, hırsızlık, kumar, faiz gibi pek çok haksız ve batıl kazanç yollarını yasaklamıştır.
Dinimiz fındık bahane hem de sila-i rahim yapmak için baba yurdu ana ocağına gurbetten gelen kardeşlerimizle beraber karşılıklı hak ve hukuka, adalet, dürüstlük, temizlik ve merhamet ilkelerine dayalı helal kazanç yardımlaşma ve dayanışma yollarıyla kazançlar meşru kılmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Allah Teâlâ, işinizi en güzel şekilde yapmanızdan hoşnut olur.” (Beyhaki, Şüabü’l-îmân, 4/334) buyurmuştur. Kişinin dindarlığının kalitesi yaptığı işin sağlamlığında, alışverişindeki dürüstlüğünde, görevini hakkıyla yapmasında görülecektir. Ahlaki değerlerden yoksun bir ticari hayat, insanı doyumsuzluğa, açgözlülüğe, merhametsizliğe sürükleyecektir. Bencillik yerine îsar, hırs yerine kanaat, zulüm ve haksızlık yerine adaletin olduğu bir dünya İslam’ın emirlerine sarılmak, nehiylerinden kaçınmak, Kur’an ve sünnete uygun yaşamakla olacaktır.
Rabbim bizleri, kazancını helal yoldan kazanan, işini iyi yapan, alışverişini meşru ölçüler doğrultusunda gerçekleştiren kullarından eylesin.