Beyt’ül-mal:Devlete ve millete ait olan kamu malına denir.
İslam hukukunda da böyledir ve Devletimizde bu durum maliye ve hazineye ait olan mallara denir.
Kelime anlamı “mal evi” olan beytülmâl bir terim olarak devlete ait malların muhafaza edildiği fizikî mekânı ifade ettiği gibi devlete ait taşınır taşınmaz malların bütününü ve bunların idaresiyle ilgili hukukî kurumu da ifade etmektedir.
Bu geniş anlamıyla beytülmâl, devlete ait her türlü mal varlığının ve gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı, haklara ve borçlara ehil bağımsız bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her kim ki devlet malından haksız yere bir dirhem aşırması, haksızlıktır, adaletsizliktir bu aynı zamanda da dinimizce haramdır.
O kişinin kamu ve kul hakkıyla öldüğünde kesinlikle yatacağı yer yoktur.
Hz. Peygamberimizin “Beytül maldan yani devlet malından yiyenlerin, aşıranların cenaze namazını kılmadığı bilinmektedir. Dinimizde bu suça “Gulul Suçu “ denmektedir.
Gulul (kamu malı talanı) suçunun cehenneme götüreceğini gösteren Kur’an ve sünnet dayanaklı bilgiler,
Bütün fıkıh kaynaklarının çoğunda da bu bilgiler vardır. Bu bilgiler, büyük günahlar (el- Kebâir) konusunu işleyen eserlerde de yer almaktadır.
.El- Kebâir kelimesi anlam olarak büyük günahlar demektir.
“Devletin malı deniz, yemeyen keriz gibi düşünenler günümüzde onbinlerce insan var.
Devlet’in ve kamunun mallarını kendi özel işlerinde kullananımı dersiniz! İhalelere fesat karıştırıp çalan çırpanı mı dersiniz! Makam ve mevkiye gelmek için rüşvet teklifi yapıp verenleri mi dersiniz!
Maalesef bunlar bizim ülkemizde az değil çoktur.
Hz.Peygamber, kamu malı çalmış, kamu hakkında tasallutta bulunmuş olanların cenaze namazını kılmamıştır. (Zâdü’l- Mead, Beyrut 1981 Baskısı, 1/515, 3/107–108)
Bir harp sonrası idi Hz. Peygamber (sav) efendimize sahabiler ’Filanca, falanca şehit oldu‘ diye tekmil verdiler. O, bunların birisi için şöyle dedi: ‘Hayır! İşte o dediğiniz kişi şehit olmamıştır. Ben onu cehennem içinde görüyorum. Sebebi de, kamu malından (beytü’l mal’dan devlet malından) çaldığı bir giysidir. Hz. Peygamber bunun ardından Hattab oğlu Ömer’i çağırarak şu talimatı verdi:
‘Git, Ey Hattab oğlu, git de insanlara şunu duyur: Cennete yalnız ve yalnız müminler girecektir.” (Ayrıca Bk. Müslim, İman; İbn. Hanbel, Müsned, 1/30, 47)
Bu ne demektir biliyor musunuz!
Devlet malını aşıranlara karşı söylenmiş olan ben müminlerin namazını kılarım derken bu durum gerçekten çok ama çok acı bir gerçektir.
Yine Hayber seferi sırasında ölen birinden söz ettiklerinde Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
‘Arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın’ bu sözü duyan sahabelerin yüzü renkten renge girdi. Bunu gören Hz. Peygamber dedi ki:
‘O arkadaşınız, kamu mallarından bir miktar aşırmıştı. Sebep işte budur.’ Bunun üzerine, sahabeler, ölen adamın eşyasını karıştırıp baktılar, bir de ne görsünler, Yahudilerden ganimet olarak ele geçmiş bir deri pabucu aşırmış” (Ayrıca, İbn. Hanbel, Müsned, 2/213, Ebu Davud, Hadis No: 2712; Hâkim,2/127 )
Değerli dostlar: Demek ki devlet’e ait olan mallar kimsenin kendine has özel malı değildir yani şahsi işlerinde kullanamaz kamu ve kul hakkıdır.
Aslında mümin olarak ölen herkesin cenaze namazı kılınır
Kılınmasına da ancak! Burada peygamber efendimiz kamu malını talan edenlere karşı bir tavır koymuş. Cenaze namazlarını kendisi kılmamış ve kıldırmamış fakat kılınmasına da mani olmamış ‘Arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın’ demiştir.
• Borcu Olanların da Namazını Kıldırmadı
Sevgili Peygamberimiz borçlu olarak ölenlerin de cenaze namazını hem kılmaz hem de kıldırmazdı. Bir gün bir cenaze getirildi. Resûlullah (s.a.v.): “Onun borcu var mı?” Diye sordu. “Evet, borcu var dediler.” “Arkadaşınızın namazını siz kılın” buyurdu. Bunun üzerine Ebu Katade; “O borcu ben ödeyeceğim Ya Rasûlallah” deyince, Hz. Peygamber de onun namazını kıldırmıştı.” (Nesai, Cenaiz, 67)
Adalet ve merhamet ile Ünsalmış olan,Hazret-i Ömer’in (r.a.) halîfeliği zamanında, Sûriye, Filistin, Mısır gibi beldeler fethedilmiş ve İran toprakları, baştanbaşa İslâm devletinin sınırlarına dâhil olmuştu. Bizans ve İran’ın zengin hazineleri Beytüʼl-mâlʼe akmaya başlamış, mü’minlerin refah seviyesi iyice yükselmişti. Fakat mü’minlerin emîri Hazret-i Ömer, devletin ihtişâmına, Beytü’l-mâlʼin zenginliğine ve ulaşılan refah seviyesine tamamen müstağnî bir gönül zirvesinde, yamalı elbisesiyle hutbe okumaya devam ediyordu. Bâzen borçlanıyor, sıkıntı içinde hayatını idâme ettiriyordu. Çünkü o, hazineden ancak kifâyet miktarı bir tahsisât almayı kabûl ediyor ve bununla da zor geçiniyordu.
Peki bunu günümüzdeki idarecilerine uyarladığımız zaman nerede adalet?
Şeyh Edebali’nin bu konu ile ilgili çok ana çok anlamlı bir sözü vardır: “İnsan insanı yaşat ki,devlet yaşasın diye.
Bizlerinde istek ve arzuları insan gibi yaşamaktır.
Naçizane duamdır: Rabbim Ne devletimize Nede milletimize zeval vermesin.