AKP’Yİ ALKIŞLAMAK ZORUNDASINIZ!

Erol KARAER2017-01-09 08:34:11

Aşağıda ki yazı bir siyaset adamı tarafından kaleme alınmıştır  ve konuşmuştur.

Yazı ilk kaleme alındığında toplum ile paylaşıldığın da beğeni de toplamıştır.

Çok uzun bir söylem değil Türk milleti olarak az uzun yazı olunca okumuyoruz.

Eğer bu gün  CHP’ye MHP’ye kızacaksanız bu yazıyı okumalısınız. Sonra da AKP’ye alkış tutmak zorunda kalacaksınız…

         XXX

Birinci kısım partiler, siyaseti sadece belli bir ideoloji temelinde yaparak siyasi parti olmaktan çok “siyasi cemaat” gibi davranıyorlardı.

Bu partiler, kamu siyaseti temelinde bir yapılanma yerine, katı ideoloji temelinde yapılanarak siyaseti radikalleştirmekteydiler.

Diğer tür partiler ise her türlü “siyasi fikir”den yoksun, sadece rant dağıtmaya ayarlanmış “siyasi şirket” görümündeydiler.

 “siyasi cemaat” anlayışına da, siyaseti fikirsizleştiren “siyasi şirket” anlayışına da karşıdır.

Ancak unutmayalım ki, çatışmalar ve savaşlar istisnadır; asıl olan barış ve uzlaşı, diyalog ve işbirliğidir. Bugün için çağdaş dünyanın ortak hedefi “barış, istikrar ve refahı güvenceye alacak bir diyalog ve işbirliğini geliştirmek” şeklinde özetlenebilir. Bu ortak hedefe ulaşabilmek için,

• demokrasi ve insan haklarına saygının güçlendirilmesi,

• sürdürülebilir ve dengeli bir ekonomik

• ve sosyal gelişmenin sağlanması,

• yoksullukla mücadele önlemlerinin arttırılması ve kültürler arasındaki karşılıklı anlayışın geliştirilmesi zorunluluğu vardır.

Barış ve uzlaşının yolu iletişim ve diyalogdan geçmektedir. Diyalog ve işbirliğine kapalı olan toplumların geleceğin dünyasında etkin bir yer bulabilmesi mümkün değildir. Diyaloga sırtımızı dönersek yerine ne koyabiliriz?

Diyalogu reddetmek bir arada yaşamayı reddetmek anlamına gelir.

         Halkımız Türkiye’yi kutuplaşmalara götüren, halkın genelini kucaklamayan, söylem ve üsluplarıyla marjinalleşen partilere tam anlamıyla güvenememektedir.

Mesele, herhangi birine saygısızlık yapmadan çok sayıda kimliğe yer bulacak bir siyasal üsluba ve yapılanmaya sahip olabilmektir. Toplumun küçümsenmeyecek bir kesimi

• geleneği dışlamayan bir modernlik,

• yerelliği kabul eden bir evrensellik,

• manayı reddetmeyen bir rasyonellik,

• köktenci olmayan bir değişim istemektedir.

Gettolaşan, içe kapanan ve işbirliğine kapalı olan toplumlar dünya üzerinde her an sorun üretebilecek sağlıksız alanların oluşmasına sebep olmaktadır. Dünyanın geleceği medeniyetler çatışmasından değil, medeniyetlerin işbirliğinden geçmektedir. Yerel özelliklerin, farklılıkların, milli ve dini değerlerin yani her türlü çeşitliliğin sahiplenilebildiği bir ortam çatışma değil uzlaşma; kavga değil barış getirecektir.

Her türlü dayatmacı, buyurgan, tektipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımlar sağlıklı bir demokratik sistem için engeldir. Hiç kimse masa başından toplumları yönlendirmeye, onlara biçim vermeye kalkmamalıdır.

Demokrasi bir diyalog, tahammül ve uzlaşı rejimidir. Diyalogun gelişmediği kapalı toplumlar demokratik bir kültür üretemezler.

Türkiye’de kendine özgü bir demokrasi yerine; çoğulculuk, çokseslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmelidir. İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir.

Biz buna “derin demokrasi” diyoruz.

Din üzerinden siyaset yapmak, dini araç haline getirmek, din adına dışlayıcı bir siyaset yürütmek hem toplumsal barışa, hem siyasi çoğulculuğa, hem de dine zarar vermektedir.

Laiklik, toplumsal çeşitliliği, çatışma veya gerginlik ortamından uzaklaştırıp barış içinde ve özgür olarak bir arada tutabilmenin bir yolu olarak görülmelidir.

xxxx

Bu söylem zamanın  Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Ocak 2004 tarihinde “Uluslar arası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu”nda yaptığı konuşma metninin bir bölümünden alınmıştır…

 

 

 

Anasayfa