Çocukken hiç bir şey bilmediğimi, gençken her şeyi bildiğimi, şimdi de hiçbir şey bilmediğimi gördüm.
Yalnızca öğrenmenin değil, değişmenin de yaşının olmadığını, olgunluk denen şeyin yaşla değil; yaşanmışlıkla geldiğini gördüm.
Hayatın bir bisiklet üzerinde yol almak olduğunu; hızlı olursam yol alacağımı, ama dengemi yitirmemem gerektiğini… En önemlisi de yokuşlarda, yani zor şartlarda, pedala daha fazla asılmam gerektiğini gördüm.
Planladığım şeylerin çoğunun gerçekleşmediğini, aklımdan bile geçmeyen çok şeyin de gerçekleştiğini gördüm.
İyi günlerin de, kötü günlerin de olabildiğini; bunların tıpkı en kara geceden sonra güneşin açması, en soğuk kıştan sonra baharın gelmesi gibi değişebildiğini gördüm.
Ne zaman küçük hesaplara girsem, bunun bana pahalıya mal olduğunu gördüm.
Hayatın umutla başladığını gördüm.
Ne kadar bize ters gelse, ne kadar yadırgasak da, her kesin başka bir doğrusu olduğunu, herkesi bize benzetmenin de doğanın dengesine aykırı olduğunu gördüm.
Fiziksel güzelliğin etkisinin on beş dakikada bittiğini, ondan sonrası için devreye ruh güzelliğinin girdiğini gördüm.
Bazı insanların odaya girerken bir ışık yaydığını, bazı insanların da odadan çıktıklarında bir ışık bıraktıklarını gördüm.
Yanlış kararlarımın, kararsızlıktan daha değerli olduğunu gördüm.
Hiçbir kaliteli malın, ucuz bir fiyata satılmadığını; kaliteden ödün vermenin, “ucuzlamak” olduğunu gördüm.
Kendimi başkalarıyla kıyaslayarak başarılı/başarısız diye yorumlamak yerine, kendi yapabildiklerime göre kıyaslamanın daha doğru olduğunu gördüm.
Risk almadan kahraman olunmayacağını gördüm.
Hayatımı daha katlanılır kılan şeyin okumak yazmak ve üretmek olduğunu gördüm.
Cömert olmanın ilk koşulunun gülümseme ve sevgi dağıtmak olduğunu gördüm.
Her toplantıya “benim fikirlerim” doğru diyerek girmeyi, her toplantı sonucunda “öteki fikir daha doğru galiba” diye çıkabildiğimi de gördüm.
Hepimizin ihtiyacı olan şeyin, kişisel ilişkilerde de, hizmet ilişkilerinde de güven vermek, güven duymak ve güvenilir olmak olduğunu gördüm.
Mesleğimizede , eşimizede, çocuğumuza da emek verdikçe sevginin arttığını gördüm.
İnsanın asıl yaşının ruh yaşı olduğunu, içindeki çocuğu koruduğu sürece de yaşlanmadığını gördüm.
Toprakla uğraşmanın, hobi sahibi olmanın, çiçeği/kuşları sevmenin bir tür “topraklama” olduğunu; vücudumun stres yükünü attığını gördüm.
Sevdiği işi yapan insanın, sürekli tatildeymiş gibi çalıştığını gördüm.
Bazen, bir şeyi beklemenin, onun gelmesinden daha keyifli olduğunu gördüm.
Çocuğumun hayal dünyasının benimkinden daha büyük ve daha özgür olduğunu gördüm.
Birinin hayalleriyle oynamanın, ona yapılacak en büyük kötülük olduğunu gördüm.
Büyük ağrılarım da olsa, başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini gördüm.
En çok ihtiyaç duyduğumuz şeyin sevgi olduğunu, hepimizin de sevgiye muhtaç olduğunu gördüm.
İnsanların, hak ettiklerini düşündükleri kadar başarılı olabildiklerini gördüm.
Bazen canımızı sıkan, dünyamızı karartan, umudumuzu körelten insanlar olsa da, az da olsa iyilik öncüsü erdemli insanlar olduğunu gördüm.
Hayatın her anının hakkını verdiğinde, an’ı doya doya yaşadığında, aslında çok uzun yaşadığını gördüm.
İyi kalpli olmanın, mükemmel olmaktan daha önemli olduğunu gördüm.
Vazgeçilebilir bir durumda, vazgeçmemenin en yerinde hareket olduğunu gördüm.
Ve, “Görecek günler var daha” sözünün en doğru söz olduğunu gördüm.
Sözün özü olarak Ecdadımız
Mutluluğu ne güzel tarif etmiş;
Deh deyince giden at.
Söz dinleyen evlat.
İtaat eden avrat.
daha düğünü neylersin, gir oyna, çık oyna.
Deh deyince gitmeyen at.
Söz dinlemeyen evlat.
İtaat etmeyen avrat.
Daha ölümü neylersin, gir ağla, çık ağla.)))
MASAL
Çocuktum, her şeyi anladığımı sanıyordum
Sonra büyüdüm.
Bombaların ve bankaların dağlardan ve ırmaklardan
Fazla olduğunu gördüm.
Bahçıvanlar generallerden
Menekşeler mermilerden daha azdı
Yenilmişti dünya.
Duanın özgürleştiren rüzgarı çekilmişti yüzlerden.
İnsanlar doğa değil, yönetmelik kokuyordu
Nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla
Kirlenmişti yüzümüz.
Teknolojinin o yok edici
O gri gölgesi düşmüştü yüzlere.
Yenilmişti yüzümüz
Ve görüntü aynıydı bütün aynalarda.
Her şey çok açıktı
Herkes kimsesiz
Herkes bir şeyin yoksuluydu.
Hepimiz aynı anda yenilmiştik
Ve şarkılarımız kederliydi.
Yanlış bir zamanda mı yaşıyordum?
Çekip gitse mi idim?
Ne yanlış bir zamanda yaşıyordum
Ne de çekip gidecek bir yer vardı.
Her yer aynıydı, kaldım.
Sürekli çağıran ve ayırım yapmayan toprak
Nasıl olsa beni de çağıracaktı.
Masal, dünyanın bittiği yerde başlar
Biliyorum eski zamanlarda değiliz artık
Ve masallar böyle anlatılmaz.
Biliyorum ben hiç masal yazmazdım
Dünya sisteminin hepimize anlattığı masal
Kötü olmasa bu kadar.
Biliyorum bir karınca türküsünden
Daha hafif olacak sesim.
Biliyorum insanların birbirine olan
Yabancılığı büyüyecek dünya küçüldükçe.
Biliyorum telefonlar oldukça
İnsanlar birbirini görmeyecek.
Biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz.
Her şey için tek şey diliyorum
Allah'ın gülleri yakamızı bırakmasın.
(Mevlâna İdris Zengin)