Merhum Prof.Dr. Necmettin Erbakan'ın korumalarından Abdurrahman Akyüz'ün oğlu.. Dünya Kung-Fu Şampiyonu..
Gençlerimiz realist, idealist ve aktivist olmalılar.
(Nevzat Tarhan)
Bu hasletleri üzerinde toplayan genç kardeşimize
مَا شَاء اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ
diyelim…
Şöhret onu davasından saptırmamış, şöhreti ona tahakküm edememiş, aksine o şöhretini yönetmiş..
Şampiyon olduğu turnuvada 1.lik kürsüsüne çıkarken Filistin bayrağı açtığı için şapiyonluğu geri alındı..
Ama o madalyayı verenler, ona değer ve şahsiyet kazandıran şeyin fani şöhretler ve servetler olmadığını/olamıyacağını bilemediler, davasıyla bayraklaşan ve göğsünde devleşen imanını göremediler.
Ve sonunda verdiği en muhteşem mesaj şuydu: "Sizin kanlı ve kirli ellerinizle verdiğiniz madayayı alın başınıza çalın..! Bunu geri almanız bile benim hayatımdaki en büyük onur madalyam olacaktır"
Dünya Kung-Fu şampiyonu olan Necmettin Erbakan Akyüz, madalya töreninde Filistin bayrağı açıp dabke dansı yaptığı için şampiyonluğu iptal edilen Necmettin Erbakan Akyüz Belki de bu paylaşımla birlikte spor hayatım da bitti, spor hayatımın bitmesi,başarılarımın elimden alınacak olması,ya da maddi kayıplarımdan dolayı hiç üzgün değilim, kariyerim,sporum,param, şöhretim,Filistin’de hayatını kaybeden masumların hiçbirinden daha önemli değil,ahiretime madalyamı, paramı götürmeyeceğim.Ahirete masumların elinden geldiğince sesi olmaya çalışmış,Allah’ın rızasını almış bir adam olarak gitmek isterim...
Sen gönüller şampiyonusun kardeşim, dünyalık şampiyonluklar dünyalıkçıların olsun. Rabbim seni ve senin gibi duyarlı kardeşlerimizi ebedi alemde bahtiyar etsin İnşallah.
6’sı dünya şampiyonluğu olmak üzere genç yaşında onlarca şampiyonluklarla ay yıldızlı bayrağımızı şerefle temsil eden Necmettin Erbakan Akyüz kardeşimin yeni şampiyonluğunu ve örnek duruşunu tebrik ediyorum. Hem duruşuyla hem alanındaki başarılarıyla örnek bir genç..
Bugün o kürsüden Filistin bayrağı açmak ve ter*r!st !srail diye bağırmak herkesin harcı değil. Helal olsun sana kardeşim..
Bu yiğit örnek gencimizin Kur’an’da anlatılan kıssalardan Ashâb-ı Kehf veyahut Yedi Uyurlar’ın;
ZALİM KRAL DAKYANUS'A KARŞI GENÇLERİN MUHTEŞEM CEVABINI
GÖNLÜME DÜŞÜRDÜ
Putperestliğe karşı îman ve tevhîd mücâdelesinin sergilendiği bu ibret ve hikmet dolu kıssada, ölümden sonra tekrar dirilişin bir numûnesi de ortaya konulmakta, böylece insanoğlunun pekçok ilâhî hakîkatleri idrâk etmesi murâd edilmektedir. Kral Dakyanus’un yakınlarından birtakım gençler olan Ashâb-ı Kehf, tevhîd akîdesinde olmaları sebebiyle, putperest ve zâlim krallarının zulmünün son bulması için dâimâ Cenâb-ı Hakk’a gözyaşlarıyla duâ ve niyazda bulunurlardı. Fakat zâlim kral, gurur ve kibrinin netîcesinde gün geçtikçe îmansızlık ve zulmünü artırarak tanrılık iddiâ edecek kadar ileri gitti. Bununla da kalmayarak, artık tevhîd akîdesinde kim varsa, onları toplatıp ağır işkencelere tâbî tutarak şehir girişlerine astırmaya başladı. Bu arada yakınları olan Ashâb-ı Kehf’in de mü’minlerden olduğunu öğrendi.
Hiddetle onları huzûruna çağırttı. Kendilerini tehdîd etti. Ancak onlar, îmânın ebedî zevkine varmış olduklarından, bu tehditler karşısında aslâ korkmadılar ve zâlim hükümdara tavır koyarak, hakîkati yüzüne karşı söylemekten çekinmediler.
Allâh Teâlâ, onların bu durumlarını şöyle beyân buyurur: “(Ey Rasûlüm!) Biz Sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakîkaten onlar, inanmış gençlerdi. Biz de onların hidâyetini artırdık.” (el-Kehf, 13) “Onların kalblerini metîn kıldık. O yiğitler (zâlim hükümdarları karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilâh demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.»” (el-Kehf, 14) “Şu bizim kavmimiz Allâh’tan başka ilâhlar edindiler. Bâri bu ilâhlar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allâh hakkında yalan uydurandan daha zâlimi var mı?” (el-Kehf, 15)
Gençler, Dakyanus’un, putlara tapmaları hakkındaki ısrarlı teklifleri karşısında da şöyle dediler: “−Bizim bir ilâhımız vardır ki, O’ndan başkasını ilâh tanımayız. Biz yerlerin ve göklerin Rabbini bırakıp da kulların yaptığı cansız taş parçalarına aslâ tapmayız. Senin teklifini kabûl etme ihtimâlimiz sonsuza dek yoktur! Hükmün ne ise, onu yapabilirsin!” Onlar böylece, önce Mûsâ -aleyhisselâm-’a karşı müsâbakaya çıkan, sonra da îmanla şereflenen sihirbazların, Firavun’a karşı îmân metâneti ve asâleti ile sergiledikleri tavrın bir benzerini, zâlim kral Dakyanus’a karşı göstermiş oldular. Sihirbazlar da kendilerine îman nasîb olduktan sonra Firavun’un tehdîdi karşısında: “−Senin fiilin bize bir zarar veremez! Çünkü biz, nasıl olsa Rabbimize döndürüleceğiz! Dilediğini yapabilirsin!” demişlerdi.
Böyle gençlerimize İslam davasına olan sadakati, azmi ve gayretiyle özdeşleşen
HASAN EL BENNA NESİLLERE BÖYLE SESLENMİŞTİ
"Ey gençler!
Davalar ancak kendisine olan inancın kuvvetli olduğu, o yolda samimiyetin tam olduğu, o davaya olan gayretin sürekli arttığı, onu gerçekleştirmeye ve o yolda fedakârlık yapmaya sevk edecek şekilde hazırlıklı olunduğu zaman başarıya ulaşır. İşte bu dört haslet inanç, samimiyet, gayret ve amel gençleri diğer insanlardan ayıran özelliklerdendir."
Akıl, irade ve vicdan üçlüsünü,
Aktif olarak kullanan bir gençlik!
Sorunlu değil, sorumlu olan,
Kâğıt isteyince kalemi de getiren,
Secdeye alnı ile birlikte egosunu da koyan;
‘Kim var?’ denilince sağa sola bakmayan,
‘Ben varım’ diyebilen bir gençlik.
Kellesi koltuğunda değil
Aklı başında bir gençlik!
Yük olmayıp, yük alan bir gençlik!
Yükünü ilahi emanet bilen bir gençlik!
Her tövbenin tevhit olduğunu bilen;
Yunus nebi gibi tövbe eden bir gençlik!
Allah böyle gençlerimizin sayılarını çoğaltsın..