Bugün Süperkent Mescidimizdeki öğle namazın akabinde mutat hale gelen
Şair-Yazar Nuri Kahraman Hocamızla ziyaret kapsamında bereketli bir günün ardındaki paylaşımlarımız;
Ordumuzun Duayen araştırmacı- Yazar Muzaffer GÜNAY ve Nuri Kahraman hocalarımızla birlikte Ordu'nun kültürü, sanatı, târihi, coğrafyası, fedâkâr çalışmalarıyla gösteren, bu yönüyle önemli bir örneklik teşkil eden merhum Üstâd Sıtkı ÇEBİ'yi, Bayadı Geriş Câmii hazîresindeki kabri başında ziyâret edip Yâsin-i Şerîf okuduk. Hem kendisi, hem orada medfûn diğer ehl-i îmân mevtâ din kardeşlerimiz ve tüm ölmüşlerimiz için duâlar ettik.
Bizlere mihmandarlık yapan yöresel yemeğimiz pancar çorbası ikramlarıyla da güzel ev sâhipliği yapan İmam-Hatip arkadaşımız Tuncay YÜKSEL hocamıza teşekkür ediyor, sağlık ve afiyetle nice başarılı görevlerinin devamını diliyorum..
Hocamızın intibasından hafızama nasıl bir tarif edebilirim derken Mevlânamız o güzel sözünün canlı hali diyorum,
İnsan” gönlündeki hâle hâkim olabiliyorsa, buna "SEVGİ" denir.
Ama ;Gönlündeki hâl insana hâkim ise;
onun adı "AŞK" olur...!!!
Hocamızdan günün anısına bir fotoğraf çektirip teşekkür edip ayrılıyoruz.
Yolda giderken gündemdeki konuları müzakere ederken işçi Bayramı olarak kutlanılan 1 Mayısla ilgili gönüllerinize tercüman olacak paylaşımla sizleri baş başa bırakıyorum;
"İşçinin hakkını, alın teri kurumadan önce verin.” diyen Peygamber Efendimizin bu mesajı gereği; çalışanın hakkının zamanında ve eksiksiz olarak verildiği, çalışanın da çalıştığı işyerinin kendi işyeriymiş gibi titizlikle çalıştığı bir anlayışın hâkim olduğu
Emek ve üretimin;
ranta, haramzadeliğe, haksız servete, sömürüye galip geleceği bir ülke ve dünya özlemiyle...
“İnsan için emekten öte bir şey yoktur” ilkesine inanmış biri olarak, tüm emekçilerin bayramını kutlarım.
İşçi; emek verendir. Alın teri dökendir. Faiz yerine bereketi tercih edendir.
Kimseye boyun bükmeyen, rızkını Allah'tan bilendir.
Üç günlük dünyaya gereken dokuz öğünü, helalinden isteyendir.
"Hak’tır rızkı veren,
Çalışmaktır kula düşen,
Değilmiyiz Ben-î Âdem ?
Kim işçi; kim işveren..."
Yaklaştım sordum ; Dayı ne taşıyorsun böyle!!
Dediki ; biri üniversite diğeri orta öğretim iki çocuk birde ev hanımı taşıyorum sırtımda,
Dedimki ; Yükün ağırmış,
Dediki ; Ağır olan yük değil ağır olan yükü taşıyamamak..
Yan gelip yatmadan, yalakalık yapmadan, üretip, alın teri dökerek , helal para kazanıp yaşam mücadelesi verenlerin zira
'Ekmeğin bu kadar zor kazanılıp, emeğin bir o kadar ucuz kazanıldığı bu dönemde elini harama uzatmadan,
helal yoldan ayrılmadan evine ekmek götüren bütün emekçilerin;
Dayanışma Günümüz Kutlu Olsun.
VER DİYOR..!
İşçinin hakkını,Hâk'kın Resûlü.
Alın teri kurumadan, ver diyor.
Terk etme gel, sen Erkânı usûlü.
Kul hak'kından, çetin hesap var diyor..!
Yeraltında, karalaşmış kömürden.
Ağ elleri, nasırlaşmış demirden.
Ter dökerek, kaybediyor ömürden.
Emekçiye, Yüce Mevlâ yar diyor..!
Asla kem düşünme, işçi Hakkında.
Ezdirme onları, hayat çarkında.
Kulu kul eyleme, sakın kapında.
Ağırdır vebâli, hemde zor diyor..!
Başın alıp, kibir ile kasarsan.
Hor görüpte, kin ve nefret kusarsan.
Sosyal Hakkı, tanımayıp kesersen.
Hiçbir zaman edemezsin, Kâr diyor..!
Cümle canı, eşit kılmış Yaradan.
İbret almazmısın, Aktan karadan.
Nice beyler, geldi geçti buradan.
Olma sakın, hakikate kör diyor..!
Ozan Musa'm, bu hakları bildiyse.
Hak yolunda, hakikati bulduysa.
Çalışırken işcin, yara aldıysa.
Özen göster, yarasını sar diyor...!
HAYATI GÜZELLEŞTİREN GÜZEL NİYETLERİMİZDİR...
Kral, atına binip çevreyi dolaşırken, sıcaktan hararet basmış ve boğazı kurumuş.
Su ihtiyacını giderecek ve kendisine ferahlık verecek bir şeyler yeme, içme ihtiyacı duymuş.
Etrafına bakınırken, bir nar bahçesi görmüş. Atını o yana doğru sürüp, bahçede çalışan delikanlıya selâm vererek;“Bana bir nar ikram eder misin?” diye sormuş.
Delikanlı; “Hayhay, memnuniyetle” cevabını vermiş.
Biraz sonra, elinde güzel bir narla Kralın yanına gelmiş.
Kral, narı ortadan ikiye bölüp, bir yarısını yemeye başlamış.
Bir yandan da;
“Oh! Ne güzel nar..!” diye mırıldanmış.
Derken, gözü nar bahçesine doğru kaymış. Farkında olmadan önce ağaçları, sonra dalları, daha sonra narları saymış. Arkasından, takdir duygularına haset kaygıları karışmış.
İçinden; “Keşke bu nar bahçesi benim olsaydı. Acaba sahibi kimdir ve nasıl elde edilir?” diye düşünmeye başlamış.
Bu sırada, narın bir yarısı bitirmiş, sıra öteki yarısına gelmişti.
Fakat, anlaşılmaz bir biçimde, tadı değişmiş ve alabildiğine kötüleşmiş.
Kral, hayretler içinde; “Evlat, bu ne iştir? Narın bir yarısı çok güzeldi, öteki yarısı bozuk çıktı” demiş.
Delikanlı, bilgece bir gülümseyişle;
“Efendim, niyetin değiştiği için, narın tadı da değişti” cevabını vermiş.
Niyetler güzel oldukça, herşeyden tat alınır..
Niyet bozuldukça herşeyin anlamı ve tadı da bozulur...
Ne güzel
bir duygudur
hayatında sevdiğin,
değer verdiğin, gönlünün en güzel yerinde
taşıdığın insanlara
''iyiki varsın''
diyebilmek.
"İyi ki varsın” dediklerimiz yanımızdan hiç ayrılmasın inşALLAH…
“İnsanların en hayırlısı ömrü uzun ameli güzel olandır.” (Hadisi Şerif)
Değerli Dostlar;
Doğum günümü tebrik ederek hayır duası mesajları yazan tüm kardeşlerime cân-ı gönülden teşekkür ediyorum
Allahu Teala hepimize ömrünü yolunda geçirmeyi, Saçımızı, sakalımızı yolunda beyazlatmayı ve Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi ömrü uzun ameli güzel kullardan olmayı nasip etmesi niyazlarımla…
DESTAN
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak;
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyurun size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!
Necip Fazıl Kısakürek;
Çökmüş bir cemiyeti kurtarmak için devamlı üretken İçinde yaşadığı toplumun durumundan dolayı dev sancılar taşıyan bir muzdariptir. Toplumun durumunu dert edinen Üstad, bu durumdan kurtulmanın yolunu da gösterir ve der ki:
Yaram var, havanlar dövemez merhem;
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;
Yollar ki, Allah’a çıkar, bendedir.
Rahminde cemiyetin ben doğum sancısıyım!
Mukaddes emânetin dönmez dâvâcısıyım.
Ömrünü ‘eskimeyen yeni, solmayan renk ve pörsümeyen hakikat’ uğrunda mücadelelerle geçiren Üstad, zindanda iken bile bize umut verdi ve şöyle dedi:
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!