Kardeşlerim: Bugün sizlerle olan sohbetimin konusu gerçekten çok ana çok önemlidir.
Cenab-ı Hak kur’an-ı Kerim Hümeze suresinin 1. ayetinde bizlere şöyle buyurmaktadır.
“Arkasından çekiştiren,ayıp kusur arayan kaş göz, el kol işaretleriyle onunla alay eden, aşağılayanların vay haline!
Her insanın bir eksiği, noksanı vardır. Her insan hata işleyebilir. Kusuru ve ayıbı yüzünden onu alaya almamak ve fazla yüklenmemek lazımdır. Hata ve kusurdan uzak olan yalnız ve sadece Cenab-ı Hak’tır.
Konunun başında geçen ayette geçen şekliyle bu tip insanlara Allah Veyl olsun,yazıklar olsun,lanet olsun diye Allah’ın beddualarını almışlardır dır.
Hz. Peygamber bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Kim bir Müslüman kardeşinin ayıbını araştırır, kusurunu ortaya koyarsa, kıyamet gününde Allah onun ayıbını ortaya koyar. Kim bu dünyada bir Müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.”
“Ayıp” lügatte şu mânalara gelmektedir. 1. Utanılacak şey, kusur, leke. 2. Noksan, hata, eksik. 3. Terbiye ve nezaket harici. 4. Müstehcen. 5. “Utanılacak şey” mânasındaki azarlama hitabı.
“Utanma”nın mânaları ise şunlardan oluşuyor: 1. Başkalarının yanında küçük düşmek veya gülünç olmak hissine kapılmak. 2. Çekingen ve sıkılgan davranmak.
“Hicap”; perde ve örtü anlamlarına geldiği gibi, “utanmak” mânasını da taşır.
Hicap etmek (veya duymak) aynı zamanda hayâ etmek demektir. “Hayâ”nın mânaları şunlardır: 1. Utanma, sıkılma duygusu. 2. Allah korkusu sebebi ile kötü, ahlâk dışı ve günah olan şeylerden kaçınma. 3. Ahlâk kaidelerine bağlı olma. Edeb, ar, namus gibi şeylerdir.
Şöyle bir bakıldığında bir “hata” veya “ayıp” kelimesi dil içinde çıktığımız yolculukta bizi nerelere götürüyor. Bu İslâm ahlâkının bütünlüğüne ve Müslümanın davranışlarındaki ilişkilere işaret eder.
Günümüzde herkes hatalı ve kusurlu olduğu halde vede her an hata ve kusur işleyen birileri olaraktan başkalarına karşı suçlu muamelesi görmesi o kişiyi toplum nezdinde zor duruma düşürür.Bu tip kişilere; Kılçıksız balık olmadığının hatırlatılması gerekir.
Bu konunun yaşanmış bir hikaye ile anlatmaya çalışalım.
Zina yaparken yakalanan bir kadın Hz. İsa’nın huzuruna getirilir
Halk öfkelidir...Kadının recm cezasıyla taşlanarak öldürülmesini istemektedir…
Hz. İsa kavminin bu isteğini reddetmez… Eğilir yerden bir taş alır…Ve yere bir daire çizer…
Daire Allah'ın izni ve kudretiyle bir aynaya çevrilir...
Ve aynaya bakan herkes geçmişte işlediği günahları tüm çıplaklığıyla görür...
Hz. İsa doğrulur, o kalabalığa doğru döner ve "Hadi, ilk taşı en günahsız olanınız atsın" der.
Kimse kadına taş atmaya cesaret edemez… Çünkü herkes haddinden fazla günahkardır… Biri kadına taş atacak olsa günahları herkesin içinde ifşa olacaktır…
Kimse taş atmaya cesaret edemeyince,
Hz.İsa kadını affederek oradan gönderir....
Evet, cennetteki yerini babadan kalan miras malı gibi garanti görenler şimdi söyleyin, bakalım…
Hangimiz diğerimizden daha az günahsızız? Amel defterlerimiz boynumuza asılı kalsaydı acaba kaçımızın birbirine bakacak yüzü olurdu?
Veyahut, günahlarımızın rengi yüzümüze yansısaydı kaç tanemiz sokaklarda rahat gezebilirdik?
Sorular çok ağır mı oldu?
Ahirette daha ağırı olacak…
Evet, hiç birimiz günahsız veya hatasız değiliz…
Ama her nedense hepimiz cüretkarız…
Her birimiz, başkalarının günahlarını ve hatalarını izlemekten, onları yargılamaktan, kendi günahımızla ve hatalarımızla yüzleşmeye vakit bulamıyoruz...
Hakimdi “O”hüküm sahibi de o iken..Allah affederken kul yargılıyor.
Kula;Kulun sormasi gereken soruları sormamız lazım iken Allah'ın soracağı soruları soruyoruz...
Buda Rabb’ül aleminin taktına göz dikmektir hattı aşmaktır.
Küsur da hata arıyorsan bütün aynalar senindir
Meselâ: Ayıpsız yar (dost) arayan yarsız (dostsuz) kalır. Bu atasözü her bakımdan “Hatasız kul olmaz” ifadesini tamamlamaktadır.
“Utan utanmazdan, kork korkmazdan” diye başka bir atasözümüz daha vardır ki çok ibretlidir.
Bir kişide “utanma” duygusu kaybolmuş ise o insandan çekinmek gerekir. Onda Allah korkusu, hayâ kalmamıştır. Her türlü çirkin fiili işleyebilir.
Buna mukabil bir ayıp işleyen kişinin yüzü kızarıyorsa o adam zaten büyük bir pişmanlık içindedir. Pişmanlık ise affın kapısıdır.
İnsanlar arasında hata yaptığı zaman yüzü kızaranlarla alay edildiğini gördüğümde kahroluyorum.
Sanki yüzü kızarmamak bir marifetmiş gibi kabul ediliyor.
Tam tersine bu tutum kötü fiilleri işlemekten utanmayan, yüzü kızarmayan “kaşarlanmış” tiplere mahsustur. Bunlara nasihat dahi tesir etmez.
Hepimiz adem-oğluyuz, hatasız kul olmaz; kimseyi yaptığı hata sebebi ile utanılacak duruma düşürme.
Ama utanmayı unutmuş, Allah korkusu nedir tanımayan kişinin çirkin ve kötü fiillerini de tenkit etmekten geri durma.
Bu onlar bizlerin susmalarını fırsat bilerek ya deveyi hamuruyla yutuyorlar ve malı gönderiyorlar yada bizleri gariban cahil,yerine koyup kendilerini akıllı sanıyorlar.
Asla bu böyle olmamalı;Unutma ki haksızlık karşısında susan kimse dilsiz şeytandır.