Bayramın ilk günü yapılan saldırıda; üç çocuğunun ve üç torununun şehadet haberini alıyor. Teslim, tevekkül ve hamdin ardından, yüzünün ifadesi bile değişmiyor ve "hadi devam edelim." diyor.
"Kaldığı yerden devam etmek..." Ateş, düştüğü yeri yakmıyor. İnsan tabiatın ruhuna ters bir durum yaşanıyor gözler önünde...
Saçını başını yolmalı değil miydi, aylardan beridir canından can kaybeden analar, babalar, evlatlar?
Bunlar insan değil...Olsa olsa her biri bir melek.
Yoo, bu beldede yaşayanlar, kesinlikle ahirete iman ediyorlar. Dirildikleri zaman da, ebedî ahiret yurdunda, kaldıkları yerden devam edecekler ve: "...hani Rabbimizin bir vaadi vardı ya, biz cennet köşkünde, kurulu koltuklarda, sevdiklerimizle beraber, yüzlerimiz ışıl ışıl olduğu hâlde işte o sözün hakkını yaşıyoruz..." dediklerini duyar gibiyim. Allahü âlem.
Bunların yaşadığı İslâm ile bizim İslamî yaşantımız arasında "iman ve samimiyet" denen "kocaman bir hat" var.
Hayran olmamak mümkün değil...
"Filistinliler güvenlik ve özgürlüğe sahip olmadığı sürece, Filistin'i işgal edenlerin güvenliği olmayacaktır” diyen ve yılgınlık, yorgunluk ve korkaklık nedir bilmeyen Haniye, 2006 yılında yapılan seçimlerde Başbakan olarak atandı.
Şehit Hasan el Benna’nın “Laftan başka bir şey bilmeyen hatiplerle çok zaman kaybettik. Şimdi iş üretme ve cihad zamanı” sözünde olduğu gibi hayatının her anını mücadele ve cihada adadı.
"Sizin öfkelenmeniz ve bu katliam karşısında tarihi bir duruş sergilemeniz için daha ne kadar kan ve katliam gerekiyor?" diyen Haniye, Siyonist İsrail’in yaptığı katliamlar karşısında sessiz kalan İslam ülkelerinin liderlerine harekete geçmeleri için her fırsatta çağrıda bulundu.
“Düşman, oğullarımı öldürerek duruşumuzu değiştireceğimizi düşünüyorsa yanılgı içindedir. Oğullarımın kanı Gazze'de şehit olan insanlarımızın kanından daha kıymetli değildir, çünkü hepsi benim evlatlarımdır. Oğullarımın kanı Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesi yolunda feda olmuştur. Tereddüt etmeyeceğiz, geri çekilmeyeceğiz, Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın özgürleştirilmesi için yolumuza devam edeceğiz.” Diyen İsmail Haniye’nin mücadelesi dünyaya gözleri açtığı ilk andan itibaren başladı.
Aksa Tufanı hareketi esnasında gösterdiği cesur ve kararlı tutumla Siyonist İsrail’e ve dünyanın süper güçlerine izzetli bir ders veren İsmail Hani’ye “Gazze bugün; işgal, terörizm, günlük katliamlar ve soykırım savaşı ne kadar acımasız olursa olsun pes etmeyen, direnişin sahada kararlı kalmaya devam ettiği ve aşılmaz olduğunu doğrulayan ölümsüz bir savaşta.
Filistin topraklarındaki direniş hareketi olarak bizler, ne pahasına olursa olsun bu halkın fedakârlıklarına, özgürlüklerine, topraklarının ve haklarının iadesi özlemlerine sadık kalacağımıza dair önce Allah'a sonra da halkımıza söz verdik.” Diyerek hareketin ve cihadın başarıya ulaşıncaya kadar durmayacağını beyan etti.
Ve bir bayram günü her anı mücadele ve zorluklarla geçen bir hayatın yeni bir imtihanını, üç oğlu ve torunlarının şehadetini “La havle vela kuvvete illa billah” diyerek büyük bir sabır ve örneklikle karşıladı.
Dünyevileşmeyi iliklerimize kadar hissettiğimi bu ahir zamanda genç nesillere cihad, ahlak, sabır, teslimiyet ve mücadele konusunda örneklik yapan İsmail Haniye ve onun gibi liderlerden Allah razı olsun ve onları muhafaza buyursun.
3 oğlunu ve 4 torununu bayram sabahı şehit veren İsmail Haniye'nin eşi Ümmü Abd, şehadet haberlerini alınca hasta yatağından kalkarak şükür namazı kılıyor.
Baba ise "Benim oğullarımın canı Gazzeli kardeşlerimizden daha kıymetli değildir. Şehadetleri mübarek olsun" diyor...
Bize işte bu imandan lazım...
(İktibas)
Hamas liderinin bu sözü dikkatimi celbedince saadet asrından şu muazzam kıssayı paylaşayım dedim buyurun tefekkürle okuyup hissemizi alalım;
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) " Beni annenizden, babanızdan, eşinizden ve çocuklarınızdan daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olmazsınız." buyuruyorlar.
Peki ne demek bu..? Bu nasıl olur..?
İşte Hazreti Cabir'in ve zevcelerinin Peygamber sevgisi ile bunu anlamaya çalışalım...
Bir gün Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sahabeleri ile birlikte bir mecliste otururken Hazreti Cabir'e döner ve ;
" Yâ Cabir git evine ve eşine haber ver. Sahabelerimle birlikte sizin eve geleceğiz. Biliyorsun ki hepimiz açız ve günlerdir bir şey de yemedik. Eşin yemek hazırlasın, sen bize haber ettiğinde evine geliriz." buyururlar.
Mutluluktan havalara uçan Hazreti Cabir koşarak evine gelir ve sevinçle hanımına ;
" Hanım hanım Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) evimize teşrif edecekler. Allah'ın Rasûlü evimize gelecek."
Hanımı da sevinçle ;
" Bey ne diyorsun bu çok güzel bir haber, Allah'ın Rasûlü'nün evimize gelecek olması beni çok mutlu etti."
Cabir (radiyallahu anh) hanımına "Hanım Allah'ın Rasûlü ve sahabeler aç. Onlara hemen bir şeyler hazırlayalım." deyince biraz önce seviçten havalara uçan hanımının boynu yere düşer.
" Cabir evde hiç bir şey yok."
Hazreti Cabir ;
" Hiç mi bir şey yok hanım..? "
Hanımı ;
" Sadece büyüdüğünde sütünden ve yününden faydalanalım diye beslediğimiz oğlaktan başka bir şey yok." deyince Cabir "Allah'ın Rasûlü evimize aç gelecek ve biz onun önüne yiyecek bir şey koyamayacak mıyız? " deyip getirir oğlağı hanımıyla birlikte kesip yemek için hazırlığa başlarlar.
Hanımı yemek hazırlıklarına başlayınca Hazreti Cabir, Efendimiz'e biraz sonra yemeğin hazır olacağını haber vermek üzere evden ayrılır.
Yemekle meşgul olan Cabir'in hanımı bir ara bahçeye doğru bakar ve süzülüp akan kanı görünce bahçeye fırlar.
Az önce anne ve babasının oğlağı kesmelerine şahit olan, Cabir'in oğullarından 6-7 yaşlarında olanı babam oğlağı nasıl kesti gel sana göstereyim derken 3-4 yaşlarında olan kardeşinin boynunu kesmiştir.
Gördüğü manzara karşısında neye uğradığını şaşıran Hazreti Cabir'in hanımı telaş ve üzüntü ile " Ne yaptın sen? " diye büyük oğluna çıkışınca korkuya kapılan çocuk bahçenin duvarına tırmanmaya çalışırken boynunun üstüne düşer ve oracıkta ölür.
Ne yapacağını bilemeyen Cabir'in hanımı " Allah'ım bu başıma gelenler nedir..? Bu ne zor bir imtihan." diye ağlarken bir taraftan da ;
" Biraz sonra Cabir eve gelecek ve olanları öğrenince defin işlemlerine başlayacaklar. Allah'ın Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de defin işleri ile uğraşmaktan evimde yemek yiyemeyecek. Hemen bahçeyi temizlemeliyim. Yemeklerini yesinler sonra söylerim olanları." diye düşünür ve bahçeyi temizler. Çocukları alır ve bir odaya yorganın altına koyar.
Az sonra Peygamber Efendimiz, Hazreti Cabir ve sahabeleri ile birlikte gelirler. Yemekler hazırdır. Allah'ın Rasûlü'nün yemeğe başlaması beklenmektedir sahabeler tarafından. Çünkü Allah'ın Rasûlü başlamadan başlamaz sahabe.
Hazreti Cabir'in hanımı ise içerde "Bir an önce yeseler yemeklerini. Olanlar ortaya çıkmadan ve tatları kaçmadan yesinler yemeklerini." diye telaş içinde kıvranmaktadır.
Tam Rasûlullah yemeğe başlayacakken Hazreti Cabir'e döner ve
"Yâ Cabir bilirsin ben çocukları çok severim. Senin iki oğlun vardı. Hele getir onları da yemekten önce bi onları seveyim." buyururlar.
Hemen hanımının yanına gider Cabir.
"Hanım Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) çocukları istiyor. Hele getir çocukları."der.
Hanımı;
"Cabir çocuklar yeni uyudular. Siz hele yemeğe başlayın yemekten sonra getiririm."der.
Cabir içeri girer ve ;
"Yâ Rasûlallah çocuklar yeni uyumuşlar. Yemekten sonra getireyim. Biz yemeğe başlayalım." der.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ;
"Yâ Cabir getir çocukları. Seveyim sonra yeriz yemeğimizi." buyururlar.
Cabir tekrar hanımının yanına gider ve "Hanım Rasûlullah çocukları istiyor. Hele uyandır çocukları getir." der.
Hanımı ;
" Cabir ben çocukları uyandırana kadar siz yemeğe başlayın."der.
Tekrar Rasûllulah'ın yanına giden Cabir ;
"Hanım çocukları uyandırana kadar biz başlayalım yemeğe." deyince Rasûlullah ;
"Yâ Cabir çocukları getir. Acelemiz yok biz bekleriz." buyurur.
Hanımının yanına dönen Cabir ;
"Hanım Allah'ın Rasûlü çocukları bekliyor. Hazırla hemen getir." deyince Hanımı da ;
"Tamam ben çocukları uyandırıp giydirene kadar yemekler soğur. Siz başlayın yemeğe ben çocukları getiriyorum." der.
"Yâ Rasûlullah hanım çocukları hazırlayana kadar yemekler soğuyacak. Buyrun başlayınız yemeğe. Birazdan çocukları getireceğim." deyince de Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ;
"Cabir acelemiz yok. Bekleriz hele getir çocukları." buyurur.
Yolda gelirken Peygamber Efendimiz'e haber getiren Cebrail (aleyhisselâm) ;
"Bugün Cabir'in evinde öyle bir sınav olacak ki o ne derse desin çocukları isteyiniz." demiştir.
Tekrar hanımının yanına giden Hazreti Cabir ;
"Hanım erittin beni. Gidip gelmekten yoruldum. Getir çocukları artık." deyince başı önüne düşen hanımı Cabir'in elinden tutar ve çocukların yanına götürür. Yorganı kaldırır.
Gördükleri karşısında ne yapacağını bilemeyen Cabir odaya döner ve ;
"Yâ Rasûlullah çocuklar uyuyorlar. Biz yemeğe başlayalım." der gayet üzgün ve müteessir bir halde.
Allah'ın Rasûlü ;
" Cabir hele getir çocukları biz bekleriz." buyurunca Cabir ;
"Yâ Rasûlullah çocuklar uyumuşlar ama uyanmıyorlar. Uyandıramıyoruz. Bizim kudretimiz uyandırmaya yetmiyor. Buyrun siz uyandırın." der ağlamaklı.
Allah'ın Rasûlü kalkar ve çocukların odasına gider. Cabir'in hanımı ise hıçkıra hıçkıra ağlayarak "Yâ Rabbi canımı al. Rasûlünü layıkıyla ağırlayamadım." diye duâ etmektedir.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) elini yorgana uzatıp kaldırdığı anda çocukların ikisi birden Rasûlullah'ın kucağına atlarlar.
Dizleri üzerine çöküp ağlamakta olan Hazreti Cabir'in mübarek hanımının ağzından şu cümleler dökülür.
" Yâ Rabbim sana şükürler olsun. Rasûlullah evimde yemek yiyecek."
İşte çocuğundan daha büyük bir sevgi duydukları Peygamber'in aşkı onları sahabe yapmıştır. Onları Peygamberlerden sonra en yüce yapan bu hasletleri ve samimiyetleridir.
Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) “Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidayete erersiniz.” buyurduğu sahabe efendilerimiz böyle idiler...
5 Nisan 2024 Cuma Dünyanın en kısa Cuma hutbesi okundu.
sadece 30 saniye sürdü.!
Filistinli imam Mahmut Hasanat, hutbeye çıkarak şöyle seslendi :
“30.000 tane şehidin, 70.000 tane yaralının, 100.000 tane sakatın,
2 milyon evsiz ve aç susuzun uyandıramadığı, bir şey anlatmadığı bir ümmete ben buradan konuşsam ne olur konuşmasam ne olur, kamet getirin de namazımızı kılalım” dedi
ve hutbeden aşağı indi…!
İşte bu insanlığın bitiş noktasıydı. Ve dünyanın en kısa ama en muhteşem hutbesiydi…!
Allah (cc) bize bu yaşananlardan ibret almayı ve gafletten uyanmamıza vesile olması niyazımla…