Ne alâka diyeceksiniz belki ama, hayat yolculuğu denen şey sürprizler ve de cilvelerle, acı-tatlı hâtıralarla dolu. Hayat bir bakıma mekik gibi dokunuyor. İnşâllâh sonuçta yüzümüzü ağartacak bir eser çıkar ortaya. Bu dileğimizin hepimizin adına olduğunun bilinmesini isteriz. Anlatacaklarımıza gelince; bunlar, çocuklarımızı ziyâret için geçen akşam yaptığımız Konya yolculuğundan ajandamıza düşen notlardan ibâret. Umarız beğenirsiniz. *ORDU'DAN KONYA'YA TEFEKKÜRLER* Konya seferi için bindiğimiz METRO İşletmesine âit otobüsle yolculuk yaparken Sungurlu Menemenci ALAADDİN tesislerinde SAHUR yaptıktan sonra şoföre, "namaz için durabilirseniz sevinirim" dedim. "Tabiî ne demek" dedi. *DAHA BAŞLANGIÇTA SELÂMLAŞMIŞTIK* Kendisine, daha Ordu'da ilk binerken selâm vermiş, hepimize hayırlı yolculuklar, kaptana da kolaylıklar dilemiştik. O da çok güzel mukâbele etmiş, konuşmasından Konyalı olduğunu anlamıştım. Nitekim yine de sormuş, bunu kendi ağzından teyid etmiştim. *GÜNEŞİN DOĞUŞU YAKLAŞMIŞTI* SAHUR sonrası hareket ettik. Tabiî güneşin doğuşuna daha çok. Ama ha gidiyor, ha gidiyoruz. Kırıkkale'yi falan geçtik. Şimdi çevre yolu bağlamında içinden de geçseniz şehirden kopuk oluyorsunuz. Bir türlü câmiye denk gelmedik derken, şehri geçtik. Öyle yerleşim falan da yok artık mâlum o güzergâhta. Güneşin doğmasına 10-15 dakîka falan kaldı. Artık iyice ıssızlaştık aynı zamanda. Artık ümîdi kestik. O arada bir de viraj dönme durumu oldu; kendimce Kıble deyip sünnete başladım. *ŞOFÖR MAHALLİNE YÜRÜDÜM* Biraz sonra otobüs yavaşlayıp sağa meylederek bir benzinlikte durdu. Anladım tabiî, hemen şoförün yanına doğru yürüyüp önden indim. Şoför de orada dışarda abdest almaya başladı. O alınca ben de tâzeledim. *HASAN KAPTAN'A TEŞEKKÜRLER* Namazı kıldık. Allâh CC kabul etsin. Rabbimiz kendisinden râzı olsun. Şimdi ben bu olayı ajandama da yazdım. Neyse iş uzuyor, böyle düşünmemiştim ama, madem olan oldu, o notu da buraya alalım inşâllâh: *Er'REFÎK, Kablet'TARÎK: YOLDAN ÖNCE ARKADAŞ* "Sahuru Sungurlu'da yaptık. Sabahı IRMAK'ta kıldık. Metro şoförü Konyalı HASAN KAPTAN'a teşekkürler. Allâh CC râzı olsun. O da kıldı. Demek ki hâli yaşayan anlıyor hâlden. Ve de bu bağlamda yoldan önce, yola kiminle çıktığının çok önemli olduğu bir defâ daha anlaşılıyor" *FİRMAYA SELÂM, YOLA DEVAM!* Evet; bunu yazdık ama, firmanın yaklaşımını bilmiyoruz. Duysa kaptana kızar mı bilmiyorum. Ama, rahatlıkla durduklarına göre firma bu konuda takıntısız olmalı diye düşünüyoruz. *GURBETTEN SILAYA HAYAT YOLCULUĞU* Hayat ta bir yolculuk. Rabbimiz yol boyu önümüze hep hayırlıları çıkarsın ki hayatta da mematta da işlerimiz yolunda olsun inşâllâh. Onun için; Bize göre askere gidene, yolculuğa çıkana, evlenene, iş kurana; welhâsıl, hayat yolculuğu üzere bulunan herkese yapılacak ve yapılması gereken en güzel duâ: *"ALLÂH CC HAYIRLILARLA KARŞILAŞTIRSIN"* Bu meyânda herkese en geniş ve sonsuz anlamıyla bir mümin olarak hedeflediği gâye-i hayâl istikâmetinde hayırlı yolculuklar diliyoruz. *NAMAZ, ŞÜKÜR, TEŞEKKÜR, DUÂ* Ayrıca, hayırlı refiklerle berâber yol boyu bir kazâya uğramadan tüm sevdiklerimizle kolkola ebedî sılamıza ulaşmayı bizlere lûtfetmesi niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor cümleye Konya'dan sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm..." *KONYA YOLU, ANKARA DURAĞI* Madem konumuz Konya yolculuğu ekseninde şekillendi. Bir duraktan daha söz edelim. Onu da ajandaya yazdığımızı biraz genişleterek veriyoruz: "Sabah 7'yi geçerken AŞTİ'ye ulaştık. Burada yarım saat kadar mola verildi. Aklımıza hemen oradaki yoğun kitapçılar geldi. *AŞTİ KAT KAT; KİTAPLAR HAYÂT* AŞTİ mâlum kat kat. Burası kitapçıların yoğun olduğu kat değil. Sanırım iki kat üstü. Her neyse burada da bir kitapçı varmış. Şöyle bir bakayım dedim. Ama, huylu huyundan vaz geçer mi? Bir kaç kitap almadan duramadık. *Diyânet'in KUR'AN YOLU MEÂLİ* George Orwel'in (Savaş Sonrası) GÜNLÜKLER III'ü Halil CİBRAN; SEÇME ESERLER Aslında zâten torun için birşeyler alırım diye girmiştik ama kendimize de aldık. Bu meali böyle büyük boy olarak almak hep istek olarak vardı. Orta boyu hediye de edilmişti Ordu Müftülüğü'nce. Onu bir başka vesîleyle biz de başkasına vermiştik. *KISMETİN ADRESİ; DEĞİL BİLİNESİ* Demek ki kısmet hiç aklımızdan geçmeyen yerdeymiş. Üzerinde 350 yazıyordu. Sorunca; kendisi 250'ye veririm deyince, anladık ki artık alma zamânı. Sonra eve gelince baktık; SABAH GAZETESİ versiyonu. Ama kâğıt kalitesi ve baskıda sıkıntı yok. *NAMAZ HOCASI, ELİFBÂ* Torun için bir küçük uygulamalı, az da Elifbâlı falan sûre ve duaların da okunuş ve anlamlarıyla yer aldığı cepten az büyük boy NAMAZ HOCASI. Önceden telefonda istemişlerdi kitaplığından getir diye. Birkaç kitap getiriyoruz zâten de bunlar da olsun, belki bunları tercih eder diye aldık. Gerçekten burdan aldığımızı, renkliliğinden olsa gerek aldı, bayağı inceledi. Dede bak şu duâyı bana annem öğretmişti falan da dedi. Diğerlerini de birlikte çalışacağız. Ayrıca daha önce öğrendiği elifbâ bilgilerini fe tekrardan tâzelemeye çalışacağız. *BİR DE MOZAİK BULMACA* Ona bir de MOZAİK BULMACA kitabı aldık. Berâber çözeriz diye. Kelime avcılığı bağlamında faydalı olduğunu düşünürüm. Kendim de çözerim. Nitekim ilgisini de çekti. Hem birlikte zaman geçirmiş olduk. Kendisi zâten kitaplara çok meraklı, özellikle peygâmber kıssaları ya da diğer masal türünden kitapları bıktırasıya kadar bana okutmaya meraklı mâşâllâh. Allâh CC nazardan saklasın. Âmîn... *TOPKAPI'DAN AŞTİ'YE, DALGINLIKTAN ŞAŞTİ'YE!* Kitapçıdayken, kitaplara dalar otobüsü kaçırırım diye bir gözüm ordaydı ama yine de bir şeyi kaçırmış olduk. Yâni ki; o kitap bu kitap derken baktık cepte kuruş nakit kalmamış. Kitapçıya; "Afedersin, yolda sıkışsak lavaboya gidemeyeceğiz!" dedik. O da; "Onlar da para almayıversin" deyip geçiştirdi. *İLLÂ DA PARA DEĞİL DE* İllâ para istemek anlamında değil de bir espri ya da kitap tutkusunun cilvesi mâhiyetinde bunu açıkladık. Parayı sa vermiştik. Kart ta sonradan gine aklımıza gelmedi herhâlde. Biz de, orijinâl bir hâtırayı muhâfaza adına olsa gerek üzerinde durmadık. *AKIL GİTMİŞ, PARA BİTMİŞ!* Böyle bir olay Lüleburgaz'da görev yaptığımız 80 yıllarda olmuştu. İstanbul'a gelinir de kitap alınmadan dönülür müydü? Herneyse; almışız almışız. Cebimizde para bitmiş. O zaman kart falanın adı bile yok. *LÜLEBURGAZ SEYÂHAT, CEPLER BOŞ; HEYHÂT!* Mâlum, garaj topkapıda. Topkapı garajı Trakya bölümündeyiz. Bilet sorduk. Eli cebe attık. Para yok. O cep, bu cep. Sonuç sıfır. Sanırım garajın mescidinin görevlisinden ödünç almıştık. O sıra Edebiyat Fakültesi'ne kaydımız vardı. Sık gidip geliyorduk İstanbul'a... *BÂZEN HELVA, BÂZEN CİLVE!* Evet işte böyle. Bunlar cilve diyeceğimiz olaylar. Rabbimiz büyük mahcubiyetler, çaresiz durumlar ve atlatılamaz bâdirelerden korusun. Bilhassâ da, dünyevî bütün kelimeler ve deyimlerin dehşetini ifâdeden âciz kaldığı cehennem azâbına dûçâr olmaktan cümlemizi muhâfaza buyursun. *ÇÂRE RAMAZAN; ES GEÇME AMAN!* Bu noktada, içinde bulunduğumuz, adı bile "Cehennem ateşini söndüren" anlamına gelen Ramazan'ın değerini idrâk ile istifâdede ihmalkâr olmamayı, onu en güzel şekilde değerlendirmeyi cümlemize nasîp etmesi niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor, cümleye Konya'dan sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...