Sahi, eski insanlar nereye kayboldu? Güneşle birlikte uyanan, sofrasında herkese yer açan, azla yetinebilen, üreten, paylaşmayı da, dayanışmayı da bilen insanlar...
Eskiden soğuk havalarda pazen, yazın da rengarenk basmalar giyilirdi. Herkes birbirinin işine koşar, acılar bile paylaşılırdı. Çocuklar akşama kadar sokakta oynar, aynı bardaktan su içilir, işi olan çocuğunu gönül rahatlığıyla komşusuna bırakabilirdi. Büyük hayaller uğruna bir ömür harcanmazdı. Anahtarlar kapıların üzerinde bırakılırdı. Bilmem kaç parça yemek takımı yerine, terekleri bakır taslar süslerdi. Kalaycılık yapan babalar ev geçindirirdi. Düşünüyorum da, kendini sürekli gülmek zorunda hissetmeyen ve mutsuzluğunu göstermekten korkmayan insanlar nereye kayboldu?
Şimdi kaç kişi sabah ezanını duyuyor bilmiyorum. Yada kaç çocuk, yatmadan önce büyüklerinin okuduğu duayı tekrar ederek uykuya dalıyor? Şimdi herkesin elinde bi kahve, içmezse kendine gelemiyor. Bilmem kaç metrekare evlerde, ortak kullanım alanları dışında herkes birbirine yabancı. Alışveriş merkezleri zaman kavramını unutturuyor, büyük marketler de alışveriş listesini. Neredeyse herkesin arabası var ve çoğunluk kişisel gelişim kitapları okuyor. Bir çok özel okul ve bu okula gidenlerin ailelerinin, güneşe ve gökyüzüne meydan okuyan apartman daireleri var. Neredeyse her yeni doğan çocukta gaz sancısı var. Arabalarda, evlerde, işyerlerinde güvenlik kameraları ve alarm sistemleri var. Sahi, anahtarını üzerinde bıraktığımız kapılar nereye kayboldu?