UZMAN DEĞİL ANNE GÖZÜNDEN

Derya DERVİŞOĞLU2024-02-06 09:53:29

Kısa bir molanın ardından ikinci dönem için ders zili tekrar çaldı. Okul bahçeleri şen kahkahalar ile yankılanırken, koridorlar, eğitim yapan askerlerin postallarından çıkan ayak sesine benzer bir hücuma kalktı. Okul kokusunu hem öğrencilerin hem de eğitimcilerin ciğerleri tekrar teneffüs etmeye başladı.

Tekrar çalan ders zilinin beraberinde getirmesi beklenen başarının payında, bu kısa molanın etkisi göz ardı edilemeyecek derecede büyüktür. Çünkü tatili güzel geçen çocuklar, o molanın sonunda dinlenmiş olarak ve daha istekli tutar okul yolunu. Belki sabah erken kalkmak konusunda mızıkçılık yapar belki içindeki haylazlığa söz geçirmek içinden gelmez ama daha inatçıdır bilinmez tüm denklemlere karşı. Güzel tatilden kastım da öyle seyahat etmek, bilmem kaç yıldızlı otellerde konaklamak, cazibeli ama epey gürültülü oyun salonlarında oyun kartını oyun makinelerine defalarca okutmak olarak algılanmasın lütfen! Her şeyin baş döndürücü bir hızla pahalandığı bir hayatın içinde elbette bunlardan bahsetmiyorum.

Kaliteli vakit geçirmek denilen bir şey var…

Hayat, büyük şeylerle mutlu olmayı bekleyecek kadar uzun değil. İnsan; kaç yaşında olursa olsun anlaşıldığı, düşüncelerine değer verildiği yerde kendini önemli ve değerli hisseder, orada dinlenir. Elbette farklı yerler görmek insanın ufkunu genişletir ancak insanın sevdikleriyle oturup çekirdek yemesi bile kalbin ufkuna hizmet eder. Onun verdiği keyif, tıpkı o yendikçe artan çekirdek kabukları gibi sığmaz kabına. İşte bu nedenle önce küçük şeylerle mutlu olabilmeyi öğretmek lazım…

Ve örnek olmak! Yaptıklarımızla ya da yapmadıklarımızla…

Kitap okumayı sevdirmek için birlikte kitap okumak; sevgi, saygı, sorumluluk bilinci, yardımlaşma ve nezaket kuralları için ise güçlü aile bağları ve evdeki tüm yükün annede olmadığını göstermek gerekiyordur belkide değil mi?

Sorunlarına gereken hassasiyeti göstermek de sanıldığından daha önemli…

Belki saçına istediği şekli veremiyor belki arkadaşıyla arasında bir anlaşmazlık var ya da yaşının verdiği telaşları biz yetişkinler geçim telaşı yüzünden eleştiriyoruz ama onlara göre bu ve buna benzer sorunlar dünyanın en büyük derdi olamaz mı?

Kıyaslamak zaten başlı başına özgüven baltalama aracı!

Başkalarının başarıları, başkalarının davranışları, başkalarının arkadaşları derken, kendine güvenemeyen, inancı olmayan ve mutsuz çocuklar yetiştirdiğimizin farkında mıyız? Hepsinin birbirinden farklı yeteneklerinin olduğunu ve keşfedilmeyi beklediğini, üstelik her çocuğun aynı şartlarda yetişmediğini kabuk etmek bu kadar mı zor yani?

Bir Yeşilçam filminde Mahmut Hoca, gerçek sahipleri olarak gördüğü velilere karneleri dağıtırken şöyle diyordu: “Acaba çocukların eğitimiyle ne kadar ilgilendiniz? Onlarla arkadaş olup onları anlamaya, dertlerine sorunlarına ortak ve yardımcı olmaya çalıştınız mı? Görev ve sorumluluklarını kendine hatırlattınız mı? Bir çocuk eline çanta verilip okula yollamakla, cebine üç beş kuruş para koyup okul köşesine atılmakla eğitilmez. Daha doğrusu ana babanın görevi burada bitmez!”.

Ne kadar da haklıydı değil mi? Tüm bunları belki bir uzman olarak değil ama bir anne olarak yazıyorum…

Anasayfa