Bugün, yarıyıl tâtilinden ilhâmen, ya da onun vesîlesiyle, belki tâtilin esprisiyle pek de örtüşmeyen, ama
tâtilin de, İnşirah sûresi 7. Âyette
*"FE İZÂ FERAĞTE FENSAB"*
Meâlen; "O halde mühim bir işi bitirdiğinde hemen başka bir mühim işe sarıl." buyurulduğu şekliyle, bir başka amelî ya da zihnî mesâinin ifadesi olabileceği gerçeğinden hareketle, bu meyânda örnek alınacak yönleri bulunan, duâyen diye tâbir edilen isimlerin başında gelen Türk yazar, akademisyen ve fikir adamı, maârifimizin güzel, yüzakı bir kişiliği eğitimci yönüyle temâyüz eden Nurettin TOPÇU'dan söz edeceğiz.
*NÜMÛNE-İ İMTİSÂL BİR ŞAHSİYET*
Bir diğer ifadeyle, genelde tüm insanlarımız ve gençliğimize, özelde de din eğitim ve öğretimi mesleğini ihrâz edenlere bir güzel örnek, nümûne-i imtisâl teşkil edecek Nureddin Topçu'dan, onun kısaca kimlik ve kişiliğinden söz etmeğe çalışacağız.
*HER BAKIMDAN İSTANBUL'LU*
Topçuzâde Ahmet Efendi ve Fatma Hanım'ın evladı olan akademisyen yazarımızın Doğumu da (20 Kasım 1909) ölüm yeri de (10 Temmuz1975) İstanbul olup kabri Kozlu Mezarlığı'ndadır.
Paris Strasbourg Üniversitesi (1934) mezunudur.
*DOĞU-BATI, İSTANBUL*
Akademik eğitim sürecinde batı üniversitelerinde bulunan yazarın hâkim olduğu doğu ve batı kültürlerinden hareketle yazdığı aşağıda adlarını verdiğimiz;
Deneme, inceleme, öykü, roman, çeviri ve ders kitapları türünde "İsyan Ahlakı", "Yarınki Türkiye", "İslam ve İnsan", "Ahlak Nizamı", "Ahlak", "Devlet ve Demokrasi", "Mevlana ve Tasavvuf", "Kültür ve Medeniyet", "Türkiye'nin Maarif Davası", "Taşralı", "Bergson", "Mehmet Akif", "Büyük Fetih" gibi çeşitli konularda eserleri bulunmaktadır...
*İLMİYLE ÂMİL, AHLÂKIYLA KÂMİL*
Kısaca verdiğimiz bu kimlik bilgilerinden sonra, onun asıl, birikimini ahlâkıyle mezcetmiş kişiliğine dâir bilgileri de Fikri OKUT Bey'in iktibâsen yazdıklarından alıyoruz. İnşâllâh hepimizin ayrı bir açıdan örnek alabileceğimiz yönlerini içeren bu bilgiler hayretten öte gayretlere de vesîle olur:
*İMAM-HATİPLER'DE FELSEFE DERSİ*
"Nurettin Topçu'nun İstanbul Erkek Lisesi'nde öğretmenlik yaptığı dönemde İmam Hatip Okulları yeni açılmıştı. Bu okullara ayrı bir önem veren Topçu, asli görevinin yanı sıra 1956-1957 ders yılından itibaren İmam Hatip Okulu'nun lise sınıflarında da Psikoloji, Sosyoloji, Din Psikolojisi ve Felsefe dersleri okutmaya başlamıştı.
O yıllarda İmam Hatip Lisesi'nin müdürü Mahir İz idi.
*MÂHİR İZ'DEN İSTENEN YARDIM?!*
Bir sabah, muhasebe memuru Saniye Hanım müdür odasına girer ve Nurettin Bey'den şikayetçi olduğunu söyler. Saniye Hanım, tüm öğretmenlerin ders ücretlerini aldıklarını, Nurettin Bey'e defalarca ders ücretinin hazır olduğunu söylemesine rağmen Nurettin Bey'in birikmiş üç aylık ücretini almadığını ifade eder ve bu durumu çözmesi için müdür beyden yardım ister.
*MUHÂSEBECİ SÂNİYE HANIM MUZDARİP!*
Saniye Hanım, tahakkuk eden ücreti ödeyip zimmetinde duran bu parayı muhattabına teslim edip, rahatlamak istemektedir.
Mahir İz, Nurettin Hoca'nın dersinin olduğu bir gün Hoca'yı odasına çağırır ve durumu Hoca'ya izah eder.
*SİZ DEVLETTEN DAHA MI ZENGİNSİNİZ?*
Nurettin Bey konuyu daha önce defalarca Saniye Hanım'a anlattığını söyler ve dediklerini yineler:
- Hocam, ben bu okula ücret almak için gelmiyorum, Allah rızası için geliyorum.
Mahir Bey ısrar eder:
- Ne diyorsunuz Nurettin Bey! Siz devletten daha mı zenginsiniz. Bu sizin hakkınız.
*BİZİ ZİMMETTEN KURTARIN!*
Sevap kazanmak istiyorsanız parayı alın, fakirlere dağıtın. İmzayı atın da muhasebeci de zimmetten kurtulsun.
*AMA HOCAM; PARAYI ALDIKTAN SONRA!*
Nurettin Bey gülümseyerek:
- Hocam siz benden daha akıllısınız, dediğiniz doğru ama burası bir din mektebi. Ben de buraya ibadet aşkı ile geliyorum ve biliyorsunuz ki, ibadet de para için yapılmaz. Ben o parayı aldıktan sonra ha yemişim ha fakir fukaraya dağıtmışım! Ne fark eder?
Der ve kalkar gider.
*NURETTİN TOPÇU'DAN EMİN IŞIK'A*
Nurettin Topçu o seneden sonra üç yıl daha İstanbul İmam Hatip Okulu'nun lise kısmında Felsefe grubu hocası olarak ders verir ve tek kuruş maaş almaz.
Topçu, bu olayı yıllar sonra kendisine hatırlatan öğrencisi Emin Işık'a bunun sebebini şöyle izah eder:
- İmam Hatip Lisesi'nden mezun olan öğrenciler, genellikle din sahasında görev yapıyorlar.
*TALEBELERİMİZE ÖRNEK OLMALI DEĞİL MİYİZ?*
Din uğruna verilen hizmetler, hiçbir ücret söz konusu olmadan yalnızca Allah için yapılmalıdır. Ben hizmeti Allah için yapmalıyım ki, öğrencilerimden Allah için hizmet etmelerini bekleyebileyim. Yani öğrencilerime önce ben örnek olmalıyım.
*ÖRNEĞİN ÖRNEĞİ, TASAVVUF GERÇEĞİ*
Nurettin Topçu, her anlamda zaten hassas bir ruha sahipti ama Topçu'nun bu şekilde davranmasının sebebi belki de, derin bir sevgiyle bağlı olduğu ve onu yad ederken "onu tanımasaydım peygamberimi anlayamayacaktım" dediği Çivicizade Camii imamı Abdülaziz Bekine'nin, geçimini sağlamak için
*TANIKLIĞIN BÖYLESİ, İŞTE TÜRK'ÜN TÖRESİ!*
hanımı ve çocuklarının evde ördüğü yün çorapları müsait zamanlarında pazarda satmasına tanıklık etmesi; imamlık maaşını mahallenin fakirlerine dağıtmasına bizzat şahit olmasıdır.
*MÜDÜRÜN TEKLİFİ, HOCA'NIN TEPKİSİ!*
Nurettin Topçu, 20 Kasım 1974'te yaş haddinden emekli olacaktır.
1974-1975 ders yılı başlarken İstanbul Erkek Lisesi müdürü, Hoca'ya şöyle bir teklifte bulunur:
- Hocam, dersler başladıktan bir buçuk ay kadar sonra, siz nasıl olsa emekli olacaksınız. İsterseniz size ders programında hiç yer vermeyeyim, sizi mazeret izinli sayalım ve ders zahmetinden muaf tutalım.
*NE MÜNÂSEBET; BU, BENİM VAZÎFEM!*
Bunun üzerine Hoca:
- Ne münasebet! Bu benim vazifem.
Der ve kendisine böyle bir teklifle geldiği için okul müdürüne sitem eder.
Nurettin Topçu vefatından birkaç gün önce hastanede kendisini ziyaret edenlere de şöyle diyecektir:
*HA MÂBET, HA SINIF!*
- Kırk sene öğretmenlik yaptım, mabede nasıl girdimse sınıfa da öyle girdim."
*İKTİBAS GÜZEL, YA SORULAR?*
Bu; güzel örneklikler barındıran iktibastan sonra şöyle bir soru soralım:
*PEKİ BİZ NE DURUMDAYIZ?*
Bugün hemen her ortamda duyduğumuz, "gençlik elden gidiyor, yeni kuşak nesil, deist yetişiyor" diyen bizler acaba ne yapıyoruz?
Gençliğin bu halde olmasının sebebi sakın ola ki, bizler olmayalım!
Hakkımız olanı almamak şurda kalsın, daha fazla ek ders ücreti almak için bin türlü yöntem uyduruyorsak, mesai arkadaşlarımızdan bazısı bizden daha fazla ek ders ücreti alıyor diye öğretmenler odasında bağırıp çağırıyorsak,
hasta olmadığımız halde tanıdık hekim arayışına girip rapor alıyor, sağlık izni kullanıyorsak, aslında hiçbir mazeretimiz olmadığı halde araya hatırlı birilerini koyup idari izin alıyorsak ve tüm bunlara da eğittiğimizi zannettiğimiz çocuklar şahit oluyorsa, gençliğin elden kayıp gitmesinin bazı nedenleri ortaya çıkmış olmuyor mu?
*MÂZERET KOLAY; ÖRNEKLİK OLAY!*
Mazeret üretmek kolay, peki çözüm için biz ne yapıyoruz?
Fedakârlık olmadan başarı olur mu?
Adanmışlık olmadan inandırıcılık olur mu?
*İNANÇ OLMADAN KIVANÇ OLUR MU?!*
İnanç olmadan l söylediğimiz sözün bir tesiri olur mu?
Ve bizler örnek olmadan, örnek bir nesil yetişir mi?"
*EĞİTİM HER ZAMAN, HER YERDE*
Evet, tabî ki, şunu da unutmamak lâzım. Hep eğitim deyip öğretmenler üzerinden gittik. Ama başta âile temel olmak üzere, toplum da bir eğitendir.
*OKULLARA BIRAKILMAYACAK KADAR!*
Eğitim sadece okullara bırakılmayacak kadar önemli olup, herkes eğitimin bir parçası olduğu şuuruyla hareket etmeli, çocuklara ve gençlere iyi örnek, güzel rolmodel olma hassâsiyetiyle hareket etmelidir.
*NE TEK BOYUT, NE DE TOPLUMDAN SOYUT!*
Hiçbir şey olmadığı gibi eğitim de tek boyutlu düşünülemez. Tüm bileşenler sonuçta etkilidir. Bu noktada, her zaman ve zeminde örneklik çok önemlidir.
*HAYIR ÇİÇEĞİ, TASAVVUF GERÇEĞİ*
Tam da bu açıdan, yukarda yazılanların hepimiz için güzel ipuçları içerdiğini, Bekkine âilesinin tarzının, okullardan alınan bilgileri etekemiğe büründürdüğünü, en az okunanlar kadar, görgü teşkil edecek olan dokunanların da önemli olduğunu gösterdiği gerçeğinin unutulmaması keyfiyetiyle berâber,
toplumumuzda bu tür örnek kişilik ve âilelerin çoğalması niyâzıyla Rabbimize yalvarıyor,
*HER YER, HER YANDA GÜZELLİKLER OLSUN*
bizleri ve çocuklarımızı hayırlılardan eyleyip bundan sonraki hayatımızda da hayırlılarla karşılaştırması ümîdiyle ümit nesillerimize hayırlı tâtiller, cümleye bereketli mesâîler, meşrû meşgâleler diliyor, sevdiklerinizle birlikte sonsuz mutluluklar temennîsiyle sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...