İnsanlar kendilerini yöneten kişilere güvenmek ister. Yöneticilerinin ise güvenilir kişiler (el-emin) olması, ahalinin huzuru ve yaşamı için oldukça önemlidir.
“Şehr’ül-Emin”, diğer bir söyleyişle “Şehremini” Osmanlı saray teşkilâtında saray hizmetinde bulunan dört eminden biridir. Sarayın inşa, iaşe (yedirip içirme) ve maaş işleriyle görevli iken, zaman içinde şehrin sorunlarıyla ilgilenen görevli haline gelmiştir. Şehremini unvanı 1855’ten sonra belediye başkanı için kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde 1930’da çıkarılan Belediye Kanunu’yla şehremini ve şehremanetinin yerini belediye ve belediye meclisi gibi unvanlar almıştır.
Güvenilir yani emin kişi olmak Resulullah’ın sıfatlarından (Muhammed’ül Emin) biridir. Resulullah, peygamberliğinden sonra halkının yöneticisi, ümmetin reisi ve devlet başkanı olmuştur. Bizler “asker ocağı peygamber ocağıdır” diyoruz, “Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır”[1] hadis-i şerifini biliyoruz. Bu istikamette halkının güvenini kazanan ve emanet aldığı yönetim görevini adaletli ve hakka uygun yerine getiren yöneticiler de bu konuda Resulullah’ın yolundan gitmiş olmaz mı?
Hâdimü’l-Haremeyn. Bu ünvan İslâmiyet’in iki mukaddes şehri olan ve Haremeyn diye anılan Mekke ve Medine’nin hizmetkârı anlamında, Selâhaddîn-i Eyyûbî’den Yavuz Sultan Selim’e hatta son halife Abdülmecid Efendi’ye kadar kullanılmıştır. Buradan anlıyoruz ki ecdadımız kendisini değer verdiği şehirlerin hâkimi değil hâdimi, yani hizmetkarı olarak görmüştür.
Halkın güvenini alarak bu görevi üstlenen belediye başkanları görevli oldukları şehirlerin yerel yöneticileridir. Bu minval üzere baktığımızda belediyenin maddi varlıkları ve bütçeleri “beytülmal” hükmündedir ve bu varlıklar tüm ahaliye aittir. Belediye bütçeleri deyim yerindeyse “kılı kırk yararak” harcamalıdır. Beytülmalde “tüyü bitmemiş yetimin hakkı var” diyoruz. “Bu söz daha doğmamış kişilerin bile hakkına saygılı olunması gerektiğini ifade etmek için kullanılan, özellikle kamu mallarındaki kul hakkına dikkat çeken bir deyimdir.”[2]
Halka ait her kuruşu israf etmemek, olması gerektiği yerde kullanmak belediye başkanları ve belediye meclislerinin sorumluluğudur.
Makamlar insanlar için şeref kazanma yeri değildir. Aksine makam sahipleri bulundukları makama şeref ve değer kazandırmalıdır. Eskilerin, “Şerefül-mekân bil-mekîn” sözü, bir makamın/ mekânın şerefi, orada bulunandan gelir anlamındadır. Yani bir makamı temsil eden kişi bilgi, beceri, yetenek, iş yapabilme kabiliyeti, çalışkanlığı, her şeyden önce dürüstlüğü ve ahlakı ile bulunduğu makama şeref verebilmelidir.
Belediye başkanları bulundukları makamla birlikte belde, ilçe veya illerin de seçilmiş temsilcileridir. Bölgesindeki bütün insanların eminidir, şehreminidir. Görevlerini, halkını ve belediyenin tüm varlıkları ile gelirini emanet bilip, asla emanete ihanet etmemelidir.
İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.[3]
“Halka hizmet Hakka hizmettir” slogan değil, ilke olarak benimsenmelidir.
Kalın sağlıcakla…