Bir aya yakındır Konya'dayız. Ama bulunduğumuz yer Konya denilince ilk akla gelen unsurların bulunduğu merkezden uzak. 20 km'ye yakın uzaklıkta. Toplu taşıma araçlarıyla, durakta beklemesi falan 1 saate yakın bir zamanı hesaba katacaksınız. Özel arabayla da yarım saat. Lâkin onda da park arayışları falan derken yine de epey zaman alıyor.
*KONYA'DA MERKEZ NERESİ?*
Dememiz o ki, burdayız ama merkeze nâdiren iniyoruz. İnince de şöyle bir dolaşalım, vakitleri farklı câmilerde edâ ederek hem değişik yerleri ve eserleri de görmüş olalım istiyoruz. Öyle de oluyor çok şükür.
*DÜNYÂ'NIN EN BÜYÜK KAVŞAĞI!*
Geçen gün merkeze inerken, Alâaddin deyince tramvaydan berâber indiğimiz bir vatandaş; dünyânın en büyük kavşağı ifâdesini kullandı.
Öyle midir, değil midir bilemiyorum ama, tramvayın iki yakasında ayrı durağı olan çapta geniş bir dâire. Ortada Alâaddin Tepesi, Câmii ve geniş bir park var. İnsanlar banklarda oturuyor. Kimisi çimenlerde öbek olmuş sohbet ediyor. Piknik yapanlar da var.
*ŞEHRİN ODAK NOKTASI*
Diğer yandan, şehrin bu merkez etrafında döndüğünü bizâtihî keşfimiz ya da farkına varışımız yeni gerçekleşti diyebiliriz.
Neden derseniz; mâlum, Konya deyince Mevlânâ akla geliyor. Bizim sınırlı gelişlerimiz hep bu eksenli oldu. İrfânî anlamda belki doğru. Gez dünyâyı gör Konya'yı demişler. Dünyâ ve Konya da denince Mevlânâ akla geliyor.
Gelgelelim, şehrin genel döngüsü Alaaddin merkezi çevresinde. Zâten, geçen hafta keşfettiğimiz ZAFER tarafı ve orada tevâfuk ettiğimiz, Mevlânâ'nın doktorunun ismini taşıyan BEYHEKİM CÂMİİ, yine dün bizzat sorarak gittiğimiz ve biraz yürümeyi gerektiren Sadreddin KONEVÎ Câmii ve türbesi de daha ilerde. Demek istediğimiz, Alâaddin Tepe ve Kavşağı tüm bu târihî eserlerin de tam ortasında yer alıyor.
Dolayısıyla Alâaddin ve çevresi şehrin merkezi ve her cephesiyle cıvıl cıvıl, canlı, hareketli. Yüksek binâlar ve etrafları ihata edilmiş lüks sitelerin yer aldığı kenar yerleşimler gibi soğuk, yalnız, selâmsız-sabahsız, ünsiyetsiz yerler değil.
*SELÇUKLU FIRAT'TAN ALÂADDİN'E*
Evet biz bu genel değerlendirmeden sonra sadede gelelim. Bugün yine dünkü gibi Selçuklu Fırat Caddesi durağında binip 40 dk. kadar sonra son durak Alâaddin'de indik. Ezan başlamıştı. Bu defâ farklı yerde kılayım, nasıl olsa bu civarda, eski Konya'da neredeyse her 80-100 metrede bir câmi ya da mescid var.
*İLK SOKAK; RAMPA(!)DAN MESCİDE*
Nitekim, indiğimiz kaldırımdan karşı tarafa geçip köşeyi dönünce ilk sokağa girdik. Biraz yürüdükten sonra hemen bir câmi çıktı karşımıza. Hem de Alâaddin'den daha yakın diyebileceğimiz bir mesâfede.
*ŞADIRVAN'DAN GERİSİN GERİYE*
Avlu kapısından girip hemen sağındaki şadırvana geçtik. Sular akmıyor. Tâdilât dolayısıyla olduğunu öğrendik. Mecbûren yine Alâaddin tarafına geçip abdesti orada aldık. Bu arada cemaatin câmiden çıkmaya başladığını gördük.
O zaman biz de dedik, nasılsa cemaate yetişemedik biz yine niyetimiz üzere öbür câmiye gidelim. Namaz sonrası gideceğimiz çarşı da orada. Zâten ilk sokağa girdiğimizde sormaya gerek olmadan karşımıza çıkmıştı.
*ALÂADDİN CÂMİİ, ŞADIRVAN, MAKSEM!*
Bu arada, abdest aldığımız şadırvan ortada; bir yanı câmi, diğer yanda da tepenin içine gömülü şekilde bir binâ var. Dikkâtimizi çekti. Nasılsa vakit var dedik.
*MAKSEM DE NE OLAKİ?*
Binâ, Çanakkale cephelerinde örneği çok olan ve Abdülhamid Han'ın yaptırdığı bilinen istihkâmlara benziyor.
*ÇAYIRBAĞI, FERİT PAŞA*
Üzerinde FERİT PAŞA MAKSEMİ yazıyor.
Bilgileri okuyunca buranın da Abdülhamid Han zamânında, 20. asır başlarında Çayırbağı'ndan getirilen suyun buradan taksim edilerek şehre dağıtıldığını öğreniyoruz. *MAKSEM zâten TAKSİM YERİ*
anlamına geliyor.
Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı derler ya; işte bir kelimeyle berâber aynı zamanda
*MERHAMET MEDENİYETİ*
'mizin bir eserini daha öğrenmiş olduk. Allâh CC onlardan râzı olsun. Bizleri de eserlerini koruyup medeniyetlerini yaşama ve yaşatmada azimli ve de başarılı eylesin. Âmîn...
*KADI MÜRSEL CÂMİİ*
Evet, bu eseri fotoğrafladıktan sonra niyet kurduğumuz üzere Kadı Mürsel Câmii'ne geçtik. Bir kişi daha tevâfuk edince cemaatle kılma imkânı da bulduk çok şükür.
Câmi, mescid diyebileceğimiz hüviyette küçük bir eser. Ama târihîliği, şirinliği, mâneviyâtı gâyet âşikâr, sevimli bir câmi. Câmi kubbesiz hâliyle Selçuklu hissi verirken minâre, yanındaki ağaçla sarmaş-dolaş hâliyle Osmanlı'yı çağrıştırıyor.
*ULU AĞAÇ, SEVİMLİ MÂBED*
Ağaç da, küçük avluda dalları yayvan ve geniş çınar denilebilecek büyük bir cesâmette. Çevreye kol-kanat germiş, şefkât gölgesine almış gibi.
Câmiin iç kısımları, balkon ve direkler, korkuluklar, merdivenler tamâmen ahşap. Sıcaklığıyla insanı sarıp sarmalayan bir câmi. Câminin adında bile bir başkalık, halâvet var. Hâtıra derinliği var.
*TÂDİLÂT VAR; MÂLÛMÂT YOK!*
Sanırım câmiyle ilgili bilgilerin olduğu bir levha bulunmalıdır ama tâdilât sebebiyle yerinden alınmış olmalı. Tıpkı yerde, câmiin duvarına yaslanmış şadırvanla ilgili olan gibi.
*ÇINARLI SOKAK, RAMPALI ÇARŞI*
Namaz sonrası, öncesinde karşıma çıkıp şimdiye ertelediğimiz RAMPALI ÇARŞI'ya geçtik. Önceden telefonlaştığımız Davut Bey'i, dolayısıyla ismiyle müsemmâ kitabevini bulduk.
*KONYA RAMPALI, ORDU NOVADA!*
3 yıldır Konya'ya gelip gidiyoruz; buraya nasıl yolumuzun düşmediğine hayıflandık. Burası, meselâ bizim Ordu'daki NOVADA gibi 8 katlı, merdivenleri rampa şeklinde, minârelerde olduğu gibi kavisli olduğu için böyle denilmiş herhalde.
*GÖNDELİÇ NERE, ALÂADDİN NERE?*
Gelmeden önce aradığımız Davut Bey'le boşuna lâf gevelemişiz demek ki!
- Ne rampası Dâvut Bey! Orada rampa olacak bir tek Alâaddin Tepesi var. Bizim Karadeniz'e göre o bile zor falan dedik. Bizim orda dağın azıcık küçüğüne tepe deniyor. Öyle ya Boztepe, Yoroz, Şuayip Tepesi, Göndeliç, Gürgentepe'yi bir düşünelim.
*NASIL RAMPA, NİCE TEPE?*
Alâaddin 50 ya da 80 falan metre. 100 yok. Biz kendi mantığımızca soruyoruz, orda başka nerde rampa olabilir ki? Bilmiyoruz ya; iş hanı merdivenin kavisli ve eğim şeklinden almış adını.
*NE ARARSAN HEPSİ ORDA*
Neyse, bu arada onun da eskidiği, kentsel dönüşüme tâbî olduğu söyleniyor. Az ilerisinde, Kadı Mürsel Câmii'nden sonrası bölge yıkılmış, moloz temizleme aşamasında. Etrafta Kültür Merkezini Yeniliyoruz afişleri var.
*KONYA'DAN ORDU'YA RAMPA!*
RAMPALI ÇARŞI'ya câmi tarafındaki kapıdan girdik. Girişten îtibâren her taraf, bütün katlar, yığmışçasına lebâlep kitap dolu. Kitaba, okumaya, yazmaya, okula dâir her şey; kırtasiye, fotokopi, sahaf türünden; hepsi de kitap-kültür eksenli dükkânlar. Tam bizim Ordu için de hayâl ettiğimiz gibi. Yine de MİLLET BAHÇESİ ya da kaldırılan OTOGAR'a uygulanacak plânlara eklenebilir.
*ELHAMDÜLİLLÂH; BURASI KONYA!*
Her neyse; "Bunların hepsi iş yapabiliyor mu?" dedim oradaki arkadaşlara; Elhamdülillâh dedi birisi ve BURASI KONYA diye de ekledi.
*KİTAPLARDAN KUDÜS'E...*
Biraz kitaplara bakıp, umûmî keyfiyeti müşâhadeden sonra buradan; mâlum, gündem KUDÜS. Bu konuda, o bölgenin siyâsî, zâhirî vechesiyle berâber ondan maâda daha çok bünyevî sır ve gizemlerini adım-adım, zerre-zerre anlatan Talha UĞURLUEL'in
*ARZIN KAPISI KUDÜS*
Kitabını alarak çıktım. Daha önce Birlik Vakfı kermesinden aldığım Prof. Dr. Yusuf el-KARADAVÎ'nin Ortak Değer KUDÜS kitabını bayağı okudum, okuyorum. Bu, şimdi aldığım kitap fotoğrafları, nokta değerlendirmeleri, ara sokak detaylarıyla ayrı bir ilgi çekici.
*KUDÜS KİTABI, ŞUUR İLMİHÂLİ*
Artık bundan böyle KUDÜS 1. gündemimiz. Hattâ dünyânın gündemi. Böyle diri, gerçek üzerine gerçekçi bir duruş zafer olarak karşılığını bulacaktır. Gidenler zâten buluyor da kslanlar da görecektir. biz de o bahtiyarlardan olacağız. Bunu hissediyoruz.
*BEŞ VAKİT HATTÂ HER VAKİT!*
Bundan sonra artık 1 değil 5 vakit Kudüs'üz. Dönüşü yok. Dâimâ daha ileri. Onun için de onu çok öğreneceğiz, çok konuşacağız. Kudüs artık bizim SİYÂSÎ İLMİHÂLİMİZ mesâbesinde. Kudüs ilmihâli olmadan, onu bilmeden İslâm siyâseti başarılamaz. Mâmâfih, ümmet olarak bize hak katında dünyâ imtihanında en büyük sorular Kudüs'ten gelecektir.
*YANALIM Kİ KAVUŞALIM!*
Öyleyse, bilgiyle berâber zafere îmânımızı, ona aşkımızı, vuslatına şevk ve gayretimizi çoğaltacağız ve de böylelikle Rabbimiz bizi ona daha çabuk yaklaştırıp kavuşturacak... An karîbiz'zamân inşâllâh Yâ Rabb; Âmîn...
*KONYA'DA BİR KİLİSE*
Çarşıdan çıktık gidiyoruz. Yol üzerinde kilisenin önünden geçiyoruz. Aslında tramvayla dolaşırken hep önünden geçiyormuşuz ama o cepheden farketmemişiz demekki. Bu cephe derken, belki de biraz da adres târifinde telâffuzundan ya da giriş tarafı buradan olup daha belirgin bulunuşundan olabilir.
*KİLİSE'DEN ZAFER'E*
Her neyse, kiliseden biraz sonra yine Alaaddin kavşağındayız. Dâire Günün şeklindeki bu kavşağın bir yerinden o tarafa geçip ağaçların dibinde bankta, sırtımız tarafında câmi, karşımız ZAFER tarafı olarak dünkü yazımızı yazdık.
*İHSÂNİYE ULU CÂMİİ*
O arada ezan başlayınca hemen karşıya geçip Beyhekim'in ordan, nasılsa câmi yine vardır diye, ezan da daha bitmediğinden devam ettim. Işıklara varınca baktım, iki tarafta da câmi gözüküyor; şurası biraz uzak ama, kızımın daha önceden görmemi istediği KONEVÎ CÂMİİ orası olabilir tahminiyle, biraz da minâresinin silûeti bağlamında uzakta olanı tercih ettik.
Değilmiş. Burası İhsâniye Ulu Câmi imiş. 58'de binâ edilmiş. O, tarihî olanlardan sonra Cumhûriyet dönemi ilk yapılan bir câmi imiş.
*ATİKER İMAM-HATİP ORTAOKULU*
İkindiyi burda kıldıktan sonra hemen yanındaki ATİKER İMAM-HATİP ORTAOKULU'nu ziyâret ettik. Müdür Ömer ÖZDEMİR ve yardımcısı Ebûzer ERBİL Beylerle tanışıp hasbihâl ederek çaylarını içtik. Okulun mevcûdu 450 kız talebe.
*ÖMER ÖZDEMİR, MEHMET BEYDİLLİ*
Ömer Bey, bizim 80'li yılların 2. yarısında Akkuş İHL'de birlikte çalıştığımız Mehmet BEYDİLLİ Hoca'nın teyze oğluymuş. Tevafuka bakınız.
*KONEVÎ'DE AKŞAM EZANI*
Bir tevâfuk ta, onlara sorup yerini öğrendiğim ve akşam namazını orada kılıp ezan da okuduğumuz Sadreddin KONEVÎ Câmii'nde oldu.
Önceki hafta sonu gittiğimiz Beyşehir'de Eşrefiye Câmii'nde karşılaşıp tanıştığımız, orada ezan okuyan Süleyman UTKU kardeşimizle karşılaşmamız oldu.
*PIRLANTA GENÇLER, GÜZEL HÂFIZLAR*
Burada müezzinliği o yaptı. İmamlığı da, kendisi gibi 2005 doğumlu ve hâfız olan Şâkir ERDURUR yaptı. Şâkir Hoca Kardeş hâfızlığı 13 ayda bitirmiş. Mâşâllâh dedik. Rabbimiz sayılarını artırsın. Âmîn...
*ZAFER YOLUNDA REFÎK OLDULAR*
Namazdan sonra birlikte Alaaddin Kavşağı'nın arka yüzündeki ZAFER'e kadar birlikte yürüyerek geldik. Rabbimiz bu pırlantalarımıza hayatta da mematta da tevfîkini refîk eylesin. Âmîn..
*DÜNDEN BUGÜNE*
Orada ayrıldık ve bizim için artık dönüş zamanı. Dolu dolu bir günün sonunda tramvaya bindik. 40-45 dakîka sonra sabah bindiğimiz yerde indik.
*TEKRAR MERKEZ; BU DEFÂ HACIVEYİSZÂDE*
Bu gün de tekrar indiğim Konya Merkez'de Alaaddin'e bir durak kala BELEDİYE'de indim. Öğleyi de ikindiyi de burada Hacıveyiszâde Câmii'nde kıldım. Aradaki sürede, câmiin altındaki TDV Kitabevi'ni dolaştım. Yanındaki çay yerinde de bu yazımızı kaleme aldık.
*İNŞÂLLÂH TEKRAR BE TEKRAR*
Şimdi de yazıyı yollarken sizlere de sevgilerle saygılarımızı sunuyor, yine hasbihâl etmek, hattâ görüşmek dileğiyle Allâh'a emânet olunuz diyoruz değerli dostlar, hayırlı günler, bereketli ömürler wes'selâm...