ZEYTİNDAĞI

Erol KARAER2023-10-21 11:11:56

Filistin gerçeğini bilmek istiyorsanız  Falih Rıfkı Atay'ın ZEYTİNDAĞI adlı kitabini okumanız gerek.

Size kitabın özetini ve yazar yorumlarını aktaralım. Özeti okumayan kitabı bile okuyamaz

**"

 

Zeytindağı, Falih Rıfkı Atay’ın yedek subay olarak katıldığı I. Dünya Savaşı anı ve izlenimlerinden oluşan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşta içine düştüğü durumu konu ediniyor.

 

Zeytindağı Özeti

Falih Rıfkı Atay, bu kitabında Osmanlı saltanatının son günlerinden Türkiye’nin ilk günlerine kadar geçen bir dönemi anlatmaktadır. Yazar, bir görev için Cemal Paşa’nın karargâhı olan Zeytindağı’na gitmiştir. Burada yaşadığı olayları ve anılarını, içinde bulunduğu tarihin önemli olaylarını da içerecek şekilde anlatmıştır. Birinci Dünya Savaşı başladığında, Falih Rıfkı Atay yedek subay olarak askere alınmış ve Cemal Paşa’nın karargâhına atanmıştır. Cemal Paşa ile ilk ilişkileri de burada gelişir.

 

Kitabın ilk bölümlerinde İttihat ve Terakki’den bahsedilmektedir. Cemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa İttihat ve Terakki’nin en önemli şahsiyetleridir. Gençlik ve yenilik hareketinde hatırı sayılır bir yeri olan Cemal Paşa, güvendiği herkese her türlü yardımı yapabilmesi ile tanınır ve anlamadığı işi ustalarına bırakır. Enver ve Talat Paşalar ise muhafazakâr bir kişilik sergilemektedir. Enver Paşa’nın Turancılık fikirleri güçlüdür. Falih Rıfkı Atay, Enver Paşa’nın bu fikirlerini benimsememekte ve Enver Paşa’yı diktatör olarak nitelendirmektedir. Türkiye’nin kurtuluşunun Enver Paşa gibi insanlardan kurtulmakla mümkün olduğu görüşündedir. İttihat ve Terakki kendi içinde bölünmüş bir yapı sergilemektedir. Birlik ve beraberlik yoktur. Her liderin bir grubu vardır. Falih Rıfkı Atay, Cemal Paşa’nın adamının mührünü de taşıyor. Falih Rıfkı Atay, İttihat ve Terakki’nin bu yönünü yani uzlaşı eksikliğini eleştirir. Çünkü mevcut krizden kurtuluş ancak birlik ve beraberlik ile mümkündür.

 

Buna rağmen bilinçsiz yaklaşımlar ve kişisel hesaplaşmalar, İttihat ve Terakki’yi kendi kendisiyle baş başa bırakmıştır. Falih Rıfkı Atay, Cemal Paşa ile çalışmaya başladıktan sonra olayları daha net ve net görebildi. Bir zamanlar bir imparatorluk yok oluyor. Yazar bunu sezebilir. Suriye, Filistin ve Hicaz’da yaşadıkları bir devrin çöküşünü gözler önüne seriyor.

 

Falih Rıfkı Atay, Osmanlı İmparatorluğu’nun kukla bir devlet olduğunu söylüyor. Örneğin, aşağıdaki olay anlatılmaktadır;

 

“Mahmut Şevket Paşa’yı öldüren Kavaklı Mustafa, memleketten kaçmaya muvaffak olmuştu. Bir Rus vapuruna binmişti. Fakat Osmanlının Rus sancağı taşıyan bir vapurdan bir kişiyi almaya hakkı yoktu. Bunun üzerine bir Osmanlı hükümeti görevlisi, Kavaklı Mustafa’yı gemiden kaçırır ve boğdurur. Bu olayı haber alan Ruslar, Kavaklı Mustafa’yı kaçıran zatı görevden aldırır ve bundan böyle devlet hizmetinde kullanılmamasını isterler ve istedikleri de olur.”

 

Osmanlı Devleti ümmet fikrinden dolayı üç kıtaya hâkim olmuş ve bu coğrafyanın büyük bir kısmı Arapların yaşadığı ülkeler tarafından kapsanmıştır. Kudüs, Şam, Filistin, Hicaz gibi. Osmanlı ancak coğrafyada büyüyebilirdi. Çünkü bu fethedilen toprakların hiçbirine kültürleri, dilleri, ticaretleri, mülk ve para ile ilgili şeyler hâkim olamazdı. Ne yazık ki Arapları Türk yapmak yerine oradaki Türkler Arap oldular.

 

“Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.” Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer, medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu içlerine kadar gireceğine şüphe yoktu. Osmanlı Emperyalizmi şu ana fikir üstünde kurulmuş bir hayal idi: “Türk milleti kendi başına devlet yapamaz!”

 

Osmanlılar Arap topraklarını alıyor ve bir şekilde yeniden imar ediyorlardı. Çünkü Arap şeyhleri arasındaki kanlı savaşlar sonucunda Arap halkı ıstırap çekiyor ve maddi olarak çöküyordu. Osmanlılar gelince bu şeyhleri uzlaştırıp barışı sağlamış ve onlara bazı ayrıcalıklar tanımışlardır. Bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu onlar için bir kurtuluş gibiydi. Buna rağmen Araplar, Osmanlı Devleti’nin zayıflığından yararlanarak İngiliz ve Fransızlarla anlaşma yaparak Osmanlı’yı arkadan vurdular. Görünüşte Osmanlı İmparatorluğu’na bağımlı olan Araplar, her zaman kendi hilafetlerini istediler. Müslüman Araplar arasında Arap Halifeliği hükümetinin peşinde olanlar vardı ve Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde fikirlerini gerçekleştirmek için ve İngilizlerin vaat ettiği ayrıcalıklar nedeniyle Osmanlı Devleti’ne ihanet ettiler.

 

Osmanlı Devleti’nin Araplara verdiği haklar, Arapların küçük bir çatışmada bile isyan etmelerini sağlamıştır. Cemal Paşa zamanında çıkarılan bir kanunla komutanlara vatanın savunması için gerekli görülmesi halinde idam cezalarını infaz etme yetkisi verilmişti. Yani isyanlar artık kanla bastırılmıştı. Cemal Paşa’nın bir diğer amacı da Suriye’yi Osmanlılaştırmaktır. Bu fikri gerçekleştirmek için Halide Hanım ile birlikte Suriye’de modern okullar açtı. Ayrıca yerinden edilmiş Ermenileri Lübnan ve Suriye’ye dağıtarak güçlenen Arap Milliyetçiliğine karşı bir güvence olarak kullanıyordu. Ermenileri güçlendirmek için evler ve araziler bile verildi.

 

Falih Rıfkı Atay, Arapları anlatırken din sömürüsü konusuna da değinmiş, ona göre din sömürüsü bütün dinler için geçerlidir.

 

“Medine dini mallaştırmış ve maddeleştirmiş bir Asya pazarıdır. Kudüs dini oyunlaştırmış bir Garp tiyatrosudur”.

 

Araplar kendi ülkelerinde çok fakirler; Atalarının topraklarında hizmetçi oldular. Arap her gün üzümleri sıkar ve şişman Yahudi şarabını içer. Filistin ikiye bölünmüş durumda. Eski Filistinli Araplar, yani hizmetçiler; Yeni Filistin, tüm güzelliği ve ihtişamıyla Yahudilere aittir. Din satışa sunulur. Hac dönemlerinde hem Araplar hem de Yahudiler büyük kazançlar elde etmeye çalışırlar.

 

Osmanlı Devleti’nin Almanlarla savaşa girmesinin en büyük nedeni, İttihat ve Terakki yöneticilerinden Enver Paşa’nın Alman hayranı olmasıydı. Birinci Dünya Savaşı sonucunda Tuna Nehri üzerinde iki imparatorluk, Akdeniz kıyısında bir imparatorluk ve Tuna kıyısında bir krallık yıkılmak üzereydi. Almanların durduramadığı Suriye ve Filistin’deki İngiliz saldırıları, yine Halep’in altında bir Türk, ancak bu kez gerçek bir komutan olan Mustafa Kemal tarafından tutuldu. Mustafa Kemal’in seçtiği savunma hattı, Millî Pakt’ta Türkiye sınırıdır.

 

Cemal Paşa’nın yerine Suriye’de orduların başına getirilen Alman Erich von Falkenhayn yenilgiyi durduramadı ve Kudüs İngilizlerin eline geçti. Artık sadece Anadolu ve İstanbul ele alınmaktadır. “Güle güle!” İmparatorluğa ve hayallerine! Denir. Şimdi Şam’dan ayrılma zamanı. Cemal Paşa, Filistin yenilgisinden sonra özel bir trenle İstanbul’a dönerken Anadolu’nun yoksul topraklarına bakarak “Keşke buraya atansaydım” diye düşünür.

 

Cemal Paşa’ya sorulan:

 

Paşam bu harbe niçin girdik? Sorusuna,

 

Aylık vermek için! Hazine tamtakırdı. Para bulabilmek için ya bir tarafa boyun eğmeli, ya öbür tarafla birleşmeli idik. Cevabı, anlayabilenler için çok ilginç ve hüzünlüdür.

 

İlim, ihtisas ve tecrübe sahibi Mustafa Kemal, vatan ve istiklal düşüncesiyle milletin nesi var nesi yoksa yüzde kırkını vatan savunması için vermesi gerektiği düşüncesindedir. Sakarya, Dumlupınar, İzmir ve Lozan… Hepsi böyle ödenmiştir.

 

Kısa Bilgiler

Kitabın adı, Cemal Paşa’nın başında bulunduğu 4. Ordu Karargâhının yerleşik olduğu Kudüs’e yakın bir tepenin (Zeytindağı) isminden gelmektedir.

Falih Rıfkı Atay, bu kitabında “Büyük harpte Osmanlı hazinesinin büyük bir kısmını çöl ve Urban (Çöl Arapları) yemiştir.” der, cehaletin ve hayalciliğin sonu hüsrandır, İlim ve vatan adamı olmalı ve bunalımlardan kurtuluşun ancak birlik ve beraberlikle mümkün olduğu sonucu çıkarılmalıdır.

Kitabın basımını gerçekleştiren Pozitif Yayınlarının, kitaptaki bazı sözleri değiştirmesi Murat Bardakçı gibi tarihçilerin ve okurların tepkisini çekti.

Zeytindağı – Kitap Açıklaması

Zeytindağı, insanın kanını donduran tarihi bir süreci, “bir imparatorluğun çöküşünü” o zamana göre en duru Türkçe ile karşımıza getiriyor. Kitapta Mehmetçik’in Yemen’de, Aden’de, Kanal’da, Gazze’de, Arap çöllerinde nasıl kırıldığını, yenilgiden sonra bir vagon dolusu “mecidiye altınını” bile nasıl bıraktığımızı hayretler içerisinde okuyacaksınız.

 

Cemal Paşa’nın emir subayı olarak, o günlerde en yakınında olan Falih Rıfkı, Zeytindağı kitabıyla tarihimize bir ibret belgesi bırakırken, her biri bir destan olabilecek, askerlerin günlükleri ve âdeta kumar masasında kaybedilen Ahmetlerin, Mehmetlerin hikâyeleri tüylerinizi ürpertecek.

 

“Falih Rıfkı, Ortadoğu’nun kan ve barutunu gördü; Bahriye Nazırı ve Suriye-Filistin Umum Kumandanı Cemal Paşa’nın özel kalem subayıydı. Kendinden emin bir üslûpla bu dönemi ve yaşadıklarını “Zeytindağı”nda anlatır. İmparatorluğun yıkılışını kaleme aldığı, herkesin defalarca okuduğu Zeytindağı bu dönemin ve bu coğrafyadaki gözlemlerinin eseridir. Kitap, dönemin bir muhasebesiydi. Falih Rıfkı Atay’ın sürükleyici, zengin muhtevalı, zıt görünüm ve olaylara dayanarak tezlerini savunan bir üslûbu vardır.

 

Onu her zaman yaşatacak ve sevdirecek olan kitaplarının en birincisi “Zeytindağı”dır. Bu kitapta bir imparatorluğu, bir güneşin trajik batışını, keskin gözlemleri, realist ama hüzünlü bakışıyla anlatır.”

 

Prof. Dr. İlber Ortaylı

 

“Bu kitabı okumak âdeta bir borçtur ve bir vazifedir.”

 

Behçet Kemal Çağlar

 

“Falih Rıfkı’nın son eseri Zeytindağı, Cumhuriyet devri edebiyatının en büyük hadiselerinden birini teşkil etti. Falih Rıfkı’nın bize hatırlattığı devir, Türk milletinin geçirdiği ve geçirebileceği felaket devirlerinin en facialısı, en dehşetlisi ve ruha en çok bezginlik verenidir. Eğer, muharririn keskin ve yüksek zekâsı bu devir üstüne berrak bir aydınlık gibi aksetmemiş olsaydı, biz ona doğru başımızı çevirip tekrar bakmak arzu ve cesaretini kendimizde bulamayacaktık.”

 

Yakup Kadri Karaosmanoğlu

 

“Zeytindağı’nı seve seve okudum. Zaten başladıktan sonra bırakmak kabil değil. Bence bu yeni kitabında Falih Rıfkı’nın üslubu, öbür kitaplarından daha göz kamaştırıcıdır ve zannedersem en güzel hâline vasıl olmuştur. Zeytindağı, bugünkü Türkçe ile ne kadar kuvvetli anlatım yapılabileceğine sağlam bir delildir.”

 

Nurullah Ataç

 

Anasayfa