DÂVET, TEBLİĞ GÖREVİ;İLGİLENDİRİR HER EVİ...

NURİ KAHRAMAN2023-10-06 09:53:09

 

Başkanlık vâizimiz, daha başta bu sıfatına istinâden hocaların hocası diyebileceğimiz Gâlip AKIN Bey, DÂVET ve TEBLİĞ görevlerinin sahası ya da sath-ı mâilini sâdece câmi, mescid ve diğer çeşitli canlı meclisler olarak sınırlamayıp bunu basın-yayın ve dijital de diyebileceğimiz sosyâl medyada da gücü yettiğince en gelişmiş ve güncel boyutları şekliyle anlayıp icrâ eden geniş ufuklu, çağın dilinden konuşan bir hocamız. Allâh CC râzı olsun.

*İSTİFÂDEDEN İKTİBÂSA*

Kendisinden şahsen çok istifâde etmenin yanında kimi zaman da paylaşımlarını sık sık iktibâs etmekten kendimizi alamıyoruz.

İşte; güncel de olması hasebiyle kendisinin de deruhte ettiği din hizmeti ekseninde müslümanın sorumluluğunu zihinlere iyice nakşeder uslûp ve muhtevâda iktibâsen yaptığı bir paylaşım. Buyrun:

*ESAS İŞİMİZ FARZ BİR İBADET OLAN DÂVET VE TEBLİĞ İBADETİNİ HAKKIYLA YAPMAKTIR.*

"İbadetlerde aşırı bireyselleşme ve kapalı odalarda belirli zevkleri paylaşmaya karşın şu hadisi her Müslümanın özelde de dervişlerin düşünmesini tavsiye ediyoruz:

*YÂ RASÛLÂLLÂH; BİR VAHÂYA RASTLADIM!**

“Adamın birisi, bir seriyye hareketinde Hz. Peygambere geldi ve şöyle dedi: ‘Ya Resulallah! Ben bir vahaya rastladım. Etrafı sulak ve yeşillik. Bu sular ve etrafındaki sebzelerle beslenir, dünyadan el etek çeker, hayatımı ibadetle ikame ederim, diye düşündüm. Daha sonra, Resûlullaha gider, durumu O’na sorarım, izin verirse bunu yaparım dedim ve size geldim.’ Adam durumunu Hz. Peygambere (s.a.v.) anlatınca, Resûlullah (s.a.v.) şu cevabı vermiştir:

*ALLÂH CC YOLUNDA SEFERİN KIYMETİ*

"Ben ne Yahudilikle ne de Hıristiyanlıkla gönderildim. Ben her türlü aşırılıktan uzak olan Haniflikle gönderildim. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki Allah yolundaki bir akşam veya sabah seferi dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır. Sizin saf tutarak (kâfirlere karşı) duruşunuz; (bir anlık) kıyamınız (o mağaradaki) altmış yıllık namazınızdan daha hayırlıdır.”(1)

*TAVIR ALMAK ÖNEMLİ!*

Bu rivayet, kötülere ve kötülüklere tavır almanın önemini belirtmektedir. Bu rivayet aynı zamanda bize kâfirler karşısında saf tutacağımız yeri öğretmektedir. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v.); “Allah yolunda geçirilen bir günün diğer günlerin bininden bile hayırlı olduğunu”[2] söylemiş; “Allah yolundaki deve sağımı kadar bile mukatelenin karşılığının cennet olduğunu”[3] ifade etmiştir.

*DÜNYADAKİ MEMURİYET VE İŞİMİZ DAVETİN ÖNÜNE GEÇERSE HÜSRANDAYIZ. HATIRLATIRIM!!!*

Fukahanın beyanına göre, “Din kişinin kendi ülkesinde yenik bırakılmışsa, Allah’ın şeriatı terkedilip geçersiz kılınmışsa ve apaçık şekilde haramlar, ahlaksızlıklar alıp yürümüşse, Allah’ın belirlediği sınırlar çiğneniyorsa veya kişinin ülkesi İslâm yurdu olmuş ama civar ülkeler tarafından yıkılma tehlikesi varsa, bu gibi durumlarda bu çalışma farz-ı kifaye değil, tam bir farz-ı ayın olur. Gücü kuvveti olduğu halde mücahededen kaçınan herkes Allah Teâlâ katında sorumludur.”[4]

*HAKK'IN MURÂDI, HALKIN DURUMU!*

Tanıklık ettiğimiz zaman ve mekândaki inanç durumu, çalışma fıkhımızın farziyetini ve temposunun nasıl olmasının şeklini belirler.

*RIZÂYA ERDİRECEK EN MÜHİM AMEL!*

Din, akıl, mal, can ve namus emniyetinin kaybolduğu bir siyasada bizi cennete götürecek ve Allah’ın (c.c.) rızasına ulaştıracak en önemli amel; cihad, davet, tebliğ, emri bi’l-maruf ve nehyi ani’l-münkerdir.

*VELÂYETİMİZDE BİR DÜNYÂ İNŞÂ GÖREVİ*

Müslümanların velâyetinde bir dünya inşa etmektir. Bu yolun sonunda sıddıkiyetle veya şehadetle Allah’a vuslat vardır. “İnsanların en hayırlısı, Allah yolunda çalışırken ölümün geldiği/vuslata erdiği kimsedir.”[5]

*KERÂMETİ ANLATMA; BİZZAT YAŞA!*

Eğer Müslümanlar, yaşadıkları durumun vahametini kavrayarak davet ve tebliğde öncelikli konuları belirleyip Allah Teâlâ’nın Kur’an’daki başladığı yerden başlamazlar; imanı tecdit yolunda gayret etmezler, kiminle yol arkadaşlığı yapacaklarına karar vermezler, resmi ideolojinin islamizasyon politikalarına teslim olup onun müsaadesi kadar Müslüman olurlarsa, kitlesel irtidatların farkında olmazlarsa,  yapay gündemlerle uğraşır, başkasının kerametleriyle (!) ömür tüketirlerse kâmil imandan mahrum olarak Allah Teâlâ’ya vuslatta mukadder olabilir.

*KAYNAKLAR:*

1- Darimi, Sünen, Cihad, h.no: 7, c.I, s. 598; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, c.V, s.279-280; İbni Kayyım, İlamu’l-Muvakkîn, c.IV, s. 247.]

[2]     Nesaî, Cihad, 25, h.no: 39, c.VI, s.40.

[3]     Abdurrezzak, Musannef, h.no: 9534, c.V, s.381.

[4]     Mevdudi, er-Resail ve’l-Mesail, c.III, s.381.

[5]     Nesaî, Cihad, 25, h.no: 8, c.VI, s.12; ibni Hamza, Esbabu Vurudi’l-Hadis, h.no: 832,   c.II, s.192.

(MEHMET SÜRMELİ)

Yine Gâlip AKIN'dan bir paylaşım. Mehmet ODABAŞI'dan muktebes bu metin de başta görevli ya da emekli hocalarımız olmakla berâber, her müslümanın dîninin görevlisi olması gerçeği bağlamında hepimizi ilgilendiriyor. Buyrun; dikkâtle okutalım inşâllâh:

*HOCALAR ve MEŞÂYIH BİRER RUH DOKTORUDUR!*

Aslında Hocalar ve meşayih bir yönüyle de psikologdur.

Kısaca salihler diyelim. Salihlerle hemhal olanların ve cemaati terk etmeyenlerin manevi sıkıntı çekmeleri düşünülemez.

Hatta onlarla sohbet bir yana onları görmek ve onların nazarına değmek bile yeter yerine göre.

Risaletü’l-müsterşidîn tahkikinde Ebû Gudde merhum, Kadı Iyaz’dan (rahmetullahi aleyh) şu bilgiyi nakletmiş:

*HER ANIŞTA BENZİ ATARDI!*

Mus’ab b. Abdullah şöyle diyor: “Medîne’nin âlimi ve Mâlikî mezhebinin imamı İmam Malik b. Enes’in (ö.176) yanında Resûlulah’tan (aleyhisselâm) bahsedildiğinde benzi atar, başı öne eğilir, iki büklüm olurdu. Öyle ki bu durum orada bulunanlara bile ağır gelirdi.

*GÖRDÜKLERİMİ GÖRSEYDİNİZ!*

Bir gün kendisine niçin bu hale girdiğini sorduklarında şu cevabı verdi: “Benim gördüklerimi siz görseydiniz bende müşahede ettiğiniz bu halleri kesinlikle yadırgamazdınız. Ben yaşadığı çağda âlimlerin piri olan Muhammed İbnü’l-Münkedir’in meclislerine giderdim.

*HER SORULDUĞUNDA AĞLARDI!*

Ona sorduğumuz her hadis dolayısıyla ağladığı için neredeyse ona acıdığımızdan hadis soramaz olmuştuk.

*ŞAKACIYDI AMA, ONUN DA BENZİ ATARDI!*

Cafer-i Sadık’ı da ziyarete giderdim. İmam Cafer çok şakacı ve mütebessim bir insandı. Ama yanında Peygamber Efendimiz’den (aleyhisselâm) söz edildiği zaman benzi atar ve rengi solardı.

*SÂLİHLERLE SOHBET RÛHA BEREKET*

 *Ben kalbime bir kasvet çöktüğü zaman Muhammed b. el-Münkedir’in yanına gider ve ona bir kerecik bakardım. Bu bana günlerce süren bir  öğüt gibi gelirdi.”* (Kadı İyâz, Tertîbü’l-medârik-II, 51-52.)

*GÜZEL AHLÂK; SÂLİH NETÎCE*

Hepimizin yukarda örneklenmeye çalışılan güzelliklere özenerek, sâdıklar, sâlihler keyfiyet ve ölçeğinde bir sorumlulukla hareket üzre bir hayâtı yaşamaya muvaffak olmamız,

*EN MUTLU VUSLAT, EN ULVÎ MAZHARİYET*

ve de Rabbimizin EN GÜZEL ÖRNEK: ÜSVE-İ HASENE olarak gönderdiği Efendimiz SAV e ittibâen komşuluğunda buluşmaya mazhariyeti Rabbimizin bizlere lûtfetmesi niyâzıyla,

*NİCELERİNE HEP BERÂBER İNŞÂLLÂH*

MEVLÎD-İ NEBEVİYEMİZ, CÂMİLER ve GÖREVLİLER HAFTAMIZI tebrik ediyor, nicelerine hep birlikte sıhhat-âfiyet ve de din-îman selâmetleriyle erişmek ümîdiyle cümleye Konya'dan sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...

Anasayfa