12 Eylül Salı günü, yaz kuşluk vakti târifesiyle Ordu-Giresun'dan havalandıktan, yaklaşık bir saat sonra Esenboğa'daydık.
*SEFER ARASI; HACIBAYRAM*
Çanakkale seferinin devâmı akşam. Bu aradaki zamanı Hacıbayram civârında geçirdik. Öğle namazının ardından, bu topraklar ve onun insanları ve de geleceği adına göz nûru, gönül teri döken, ömrünü adayan;
*EDEPLE GELEN LÜTUFLA DÖNER*
sözünü aziz milletimizin gönül semâlarında bayraklaştıran Hacı Bayrâm-ı Veli'yi ziyaret edip fâtiha okuduk. Ona olan vefâ, minnet ve sevgimizi ifâde ettik. Mâlum;
*"KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERÂBERDİR"*
İkindi ve akşamı havalimanında edânın ardından, bir saati biraz geçen bir zaman sonra şehitler diyârı Çanakkale'deydik.
*DÂVETE İCÂBETLE*
Büyük oğlumuz geçici görevle ay sonuna kadar burada bulunduğu için bizi dâvet etti. Şimdi burada kavuştuk çok şükür. Pazara kadar birlikte olacağız inşâllâh.
*NECİP PAŞA CÂMİİ*
Sabah kalktığımızda hemen yakında baktık bir minâre. Vakit kuşluk. Câmi'nin çay ocağı da var. Çaycı da Koyulhisarlıymış. Ordu'da da bir zaman kalmışlar; Bucak Mahallesi'nde.
*AYNI ZAMANDA PROTOKOL*
Câmi buranın protokol câmii aynı zamanda. Bunu daha sonraki zamanlarda tevâfuk ettiğimiz bol çelenk ve baylı-bayanlı yüksek katılımlı cenâze namazlarından anladık.
*DÜĞÜN, KLÂRNET, EZAN*
Bir akşam da geldik; berâber çay içip vakti bekliyoruz. Oğlumuz da yanımızda. O gündüz işinde. Ancak akşam görüşebiliyoruz.
Yanı başımız Boğaz Kuvvet Komutanlığı.
*EZAN'A SAYGI, ORDU'YA SELÂM*
Orada düğün mü, eğlence mi bir şey var; devamlı klarnet ağırlıklı, coşkulu bir müzik sesi hâkim çevreye. Derken ezanla birlikte sesin kesilmesi yine de yüreğimize bir su serpti.
*ÇANAKKALE GEÇİLMİŞ Mİ?*
Şimdi; bunu niye böyle söylüyoruz? Çünkü; Çanakkale kültürel anlamda geçilmiş. Şehrin bütün donatıları şehitlik ruhundan çok uzak, batıya angaje ve bedava tellâl türünden.
*NEDEN CÂMİ BAHÇESİ?*
Çayı câmiin çay ocağında içtik; neden? Çünkü câmiin hemen dibinde, denizle aradaki kordonda yer alan Çay Bahçesi niteliğindeki yerlerde, Cafe deyin, kafeterya deyin her neyse; hepsinde de içki var.
*BİRA, GAZOZ YANYANA!*
Bira kasaları gazoz kasalarıyla yanyana. O kordon boyu beriden öte bizim Civil'den rıhtım kadar yer hep öyle. Zâten biz o kordon boyunu Ordu sâhiline çok benzettik. Tek farkı bilmiyoruz, bizim sâhil boyu umûma açık tesislerimizde de böyle alenî içki var mı?
*CÂMİLER DAHA SIK ve TÂRİHÎ*
Buna karşılık, ilerde anlatacağımız gibi orada câmiler yine de buraya göre daha sık aralıklarla yer alıyor. Gerçi; cumâ günü gittiğimiz Ezine'de müftü Bey'in verdiği ve bizce de mâkul görülen, her 1000 kişiye bir câmi ölçüsüne göre bu da çok seyrek sayılır ama bu savrulma manzarasına göre yine de çok iyi.
*BOĞAZ'DA KAN, AĞIZDA KUSMUK?!*
İçki konusu; yeri geldi geçmeyelim. Neredeydi hatırlamıyorum; anlatan diyor ki; traş olurken bizim memur olduğumuzu bilen berber, herhâlde biraz da bize duyurmak için şöyle konuşuyor ortaya doğru:
*YERKİM OLSA; VAR YA!*
- Yetkim olsa şu sâhil boyunda içkiyi yasaklarım. Bu boğazın sularında şehit kanları çağlıyor. İsterim ki, onların kusmukları bunlara karışmasın!
*ALTI DİRİ, ÜSTÜ ÖLÜ!?*
Daha ilk gündeyiz ama gözlem ve hâtıralar buraya hücum etti.
Bir pastânede karşılaştığımız, gelen adamın üstâdım, şeyhim diye hitap ettiği bir zat;
- Burası; altı diri, üstü ölü bir yer diyordu.
*ÜMİT HANİ, NEREDE?*
Biz de;
- Ümitvârız, bir şey olacaksa yine burda olacak. Çünkü yiğit düştüğü yerden kalkar falan dedik. Ama o;
- Ümit nerede, hani; neye dayanarak söylüyorsun? şeklinde ısrâr edince biz de;
- O zaman, herşey bitti mi? Ya da siz bir ümit ışığı gösterin! dedik. Bir yere varamadan soruların ağırlığı üzere ayrıldık.
*YER GÜZEL, MANZARA DOYUMSUZ*
Evet; daha ilk gündeyiz. Câmiin bahçesinden ayrılıp şöyle bir yürüyelim dedik. Manzara doyumsuz. Hava güzel. Gezmek için en müsâit zaman diyorlar bu aylar için.
*EN İDEÂL MEVKÎ*
Bizce burası, Çanakkale'nin onu remzeden, rûhunu ve mevkiinin letâfetini en güzel yansıtan yer. Karşısı Eceabat ve Kilitbahir. Boğazın en dar yeri. İki tarafta da kale var. Buradan başlayan kordonun bir ucu, son gün, Eceabat'tan geldiğimizde keşfettiğimiz YALI CÂMİİ'nin öte kıyısındaki kaleye kadar uzanıyor.
*MARAŞLI BİR ÂİLE*
Evet; biz fotoğraf çekerken hanım banklarda oturan bayanlara gideceğimiz yeri sormuş; Onlar da o tarafa gidiyorlarmış. Maraşlı bir âile. Deprem sonrası yerleşmişler.
*TIFLI'DAN MÜFTÜLÜĞE*
Bizi tam yakınında bıraktılar. Tıflı Câmii'nde öğleyi edânın ardından Müftülüğe vardık tanışmak adına.
Müftü Bey'in zoom'lu toplantısı varmış, bizi yanımızda hanım da olunca fazla bekletmemek adına olsa gerek, yardımcıya götürdüler.
*ORTAK TANIDIKLAR*
Müftü Yardımcısı Nîmet Keseli Ustabaşı Hanım bizi ilgiyle karşıladı. Hanımla sohbeti ilerlettiler. Ortak tanıdıklar falan çıktı Diyânet câmiamızdan.
*BİR ZİYÂRET, İKİ KİTAP*
Bir talebesinin ona olan ikrâmını onun da duâya iştirâki noktasında bizimle paylaşırken, diğer yandan ayrılırken de bize ayrıca birer kitap hediye etti: Mahmut DEMİR'in SELMÂN-I FÂRİSÎ ve Koray ŞERBETÇİ'nin ÖNCÜ ŞAHSİYETLER'i. Teşekkürlerle ayrıldık.
*NASİP BU KADARMIŞ*
Bu seyâhatte kitap nasibimizin hepsi bu olacaktı demek ki. Nitekim onunla kaldık. Müftülüğe uğramasak o da olamayacaktı.
*KIZIMIZIN ARKADAŞINI ZİYÂRET*
Her neyse; daha sonra sorarak, büyük kızımızın, okudukları yıllarda Ordu'ya ziyaretimize de gelen fakülteden arkadaşını muâyenehânesine ziyârete gittik. Hasbihâlden sonra biraz çarşıda dolaşıp vakitle berâber yakındaki câmiye geçtik.
*FÂTİH CÂMİİ ve HAZÎRESİ*
Dolayısıyla ikindiyi de buranın en eski câmii olduğunu öğrendiğimiz FÂTİH CÂMİİ'nde edâ etmiş olduk. Câmiin hazîresi var. Fotoğraflarını çektik.
*MEZARLIK DEĞİL; MEZBELELİK!*
Burada taşlarından belli, önemli mezarlar var ama mezbelelik. Çöplük âdetâ. Sahip çıkılmamış. Muhâfazaya alınmamış. Mezarlar yan yatmış, taşlar yerlerde. İyi ki kırılıp kaçırılmıyor. Vakıf, Diyabet, Belediye, Millî Emlâk; kimin uhdesinde bilinmiyor.
*HAZÎRE DEĞİL; HAZÎNE!*
Ama burası bir hazîne. Mutlakâ sâhip çıkılması lâzım. Biz de burda yazmakla kalmamayı, sosyâl medyayla da olsa yetkili mercîlere ulaşmayı düşünüyoruz.
*HAYRET ŞU Kİ; GAYRET YOK!?*
Benim hayretim şu ki; hükümet bu işlere çok hassas. Yurt dışlarında onarılmadık târihî eser kalmadı. Yurt içi de öyle! Burası nasıl böyle olabiliyor? Hayret etmemek mümkün değil. Yok mu bir ehl-i insaf, ehl-i vicdan? diye sormaktan kendini alamıyor. Yazıya fotoğraf ta koyacağız inşâllâh ve göreceksiniz durumu. Maalesef böyle!
*BİR GÜNDE NE MÜMKÜN?!*
Dostlar; Çanakkale'yi bir yazıda özetlemeyi düşünürken daha 1. günde kalakaldık. Anladık ki her şeyi yazsak kitap çıkar. Uğradığımız yerler, karşılaştıklarımız, tanıştıklarımız, konuştuklarımız, duyduklarımız, gördüklerimiz, hasbihâllerde aldığımız notlar. Târihî yerlere dâir bilgiler, yol izlenimleri falan bayağı bir yekun tutar.
*ÇANAKKALE "AYDIN" OLMUYOR!*
Ne kadar kısa kesmeye çalışsak ta söz uzuyor. Sâdece satır başlarıyla berâber yarın bitirmeye çalışalım inşâllâh diyor; pazar sabahı Çanakkale'den uçup kısa bir rötarla akşamdan sonra geceye doğru ulaştığımız Ordu'dan cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...