Bir kişi öldüğünde, aile fertleri ve yakın akrabalarının üzüntülerini azaltmak için kendilerine sabırlar dileyip ölene dua ederek taziyede bulunmak hem İslâmî hem de insanî bir davranıştır.
Taziyede mevta için genelde; Merhuma/merhumeye "Allah rahmet etsin”, "Allah taksiratını affetsin”, "mekânı Cennet olsun” gibi dua edilir. Ölenin yakınlarına ise; "Allah size sabırlar versin”, "geride kalanlara Allah hayırlı ömürler versin” gibi sabır ve metanet tavsiye eden dualar söylenir.
Bunun dışında kültürümüze ve inancımıza uymayan, taziye dileği olarak da bir anlam ifade etmeyen bazı yanlış söz ve davranışları da nedense görmekteyiz. Örneğin:
“Başınız sağ olsun.” Ölen öldü siz sağ olun, ölenle ölünmez siz kendi yaşamanıza bakın gibi anlaşılabilir. Yanlış anlamalara sebep olabilecek söz neden söyleniyor? Bu sözün doğru şekli “başınız sağalsın”dır. “Baş” eski Anadolu Türkçesinde “yara”, "sağalmak” ise “iyileşmek” anlamına gelir. Bu nedenle “başınız sağalsın” ifadesi “yaran iyileşsin, acın azalsın” anlamındadır.
“Toprağı bol olsun.” Gayrimüslim birine rahmet dilememek için böyle söyleniyor. Ancak Müslüman olduğunu bildiğimiz -veya öyle zannettiğimiz- kişiler için de söylendiğine tanık oluyoruz. Bu söz Müslüman için beddua olsa gerek. “ ‘Toprak koyayım babanın başına’ kargışında (bedduasında), ölmesinde etkili olamadığı bir kişinin mezarına toprak koyarak, cezalanmasını istediği muhatabını babasız bırakma isteğini görüyoruz.”[1] Ölenin toprağının bol olmasının başka izahı yok.
“Işıklar içinde uyu.” Işık ve uyumak dünyevî kavramlar olup, kabir ve ahiret âlemine ait değildir. -Kaldı ki ışıkta uyunmaz, karanlıkta uyunur. İlla ışıkta uyunacaksa elektrik faturası fazla gelir, ödenmezse elektriğini keserler, bizden söylemesi.- İnsanın bilinçaltındaki sonsuz yaşama arzusu ve öldükten sonra tekrar dirileceği inancı ölümü uyku olarak söyletebilir. Binlerce yıl öncesinde bile bazı kültürlerde ölenin tekrar hayat bulacağı inancıyla şahsi ve değerli eşyaları yeni hayatında tekrar kullanması için ölenle birlikte gömülmüştür. Bu zaviyeden baktığımızda ölüm uyku olarak görülebilir ve İslâm inancına göre de yeniden dirilme vardır. Ancak orada ihtiyacı olan ışığı, kişi daha dünyadayken kendisi hazırlar.
“Cenazeyi alkışlamak.” Başarılı bir sanat icra etmiş birini sahneden uğurlar gibi el çırparak alkışlamak neden? Çok iyi yaptın, tekrar bekleriz, uğurlar olsun falan mı demek isteniyor? Anlayamadım. Belki alkışlayanlar da bilmiyor neden yaptığını. Eski bir söz vardır “Kargış alacağına alkış al.” “Kargış” beddua, “alkış” ise dua anlamındadır. Yani “beddua alacağına dua al.” Yani ölen hayırla yâd edilir ve arkasından dua edilir. Alkışı el çırpmak zannedenler bu çırpınmakla ne kendileri uçar ne de mevtayı uçurur, ancak ellerinin acısıyla kalırlar.
“Dualar ve beddualar; bir toplumun sözlü geleneğinde önemli yer edinen, insan ilişkilerine yön veren, bazen geçmiş yaşantıların izlerini taşıyan bazen dinî unsurları bünyesinde barındıran sözlü gelenek ürünleridir. Günlük yaşantının ayrılmaz bir parçası olan bu sözler kalıp halinde söylenir ve inanç unsuru taşıdığı için söyleyen ve dinleyenin zihninde büyük etki bırakır.” [2] Bu nedenle kime nasıl dua edeceğimizi bilmeliyiz ki, kaş yapalım derken göz çıkarmayalım.
İnsan sevdiği birinin ölümü ile onu kaybetmenin hüznünü ve üzüntüsünü yaşar, yas tutar. “Oysa yasın hüznü, bizi derinlere çağırdığı gibi o derinliklerden arınarak yukarı çıkmamızı da sağlayacak olan bir yolculuktur. ‘Üzülme’ ya da ‘Hayat devam ediyor’ demek bu sürece engel olmak anlamına gelebilir.”[3] Yas tutanın yanında olmak, “seni, acılarını, duygularını anlıyorum” şeklinde yaklaşmak, ağlamasına ve ağıtlarına izin vermek, istediğinde yalnız kalmasına müsaade etmek, acısını yoğunlaştıracak sözleri söylememek sanırım doğru olur.
Kültürümüz ve dilimiz (Türkçemiz) uğradığı değişim sonucu ne yaptığımızı ve ne söylediğimizi bilmediğimiz hâle geldiyse -ki öyle anlaşılıyor- ortada kaldırılması gereken mevta veya iyileşmesi gereken bir yara var demektir. Öyleyse “Türk milletinin başı sağalsın!”