YALNIZCA, ÖYLE BİR İDÂRE; BİR DE İRÂDE...

NURİ KAHRAMAN2023-08-11 19:27:03

Bugün, bizce en câmisiz, başta Fatsa, Ünye olmak üzere ilçelerinden bile çok çok geri Ordu Merkez şehir, özellikle Cumhûriyet öahallesi, Millet Bahçesi için ilham olması meyânında bir paylaşım yapacağız.

*VATANDAŞ GEREKENİ YAPAR*

Yeterki istensin; olmaması için sebep yok. Hele; idâre tamam dese, yer gösterse vatandaş câmiini yapar. Bu noktada baş aktör Elbetteki idâre. Sözün özü, mesele;

*İDÂRENİN İRÂDESİ*

İşte çok güzel bir hâtıra; çok can alıcı bir örnek. Buyrun:

*NİMETULLAH HOCA’DAN BİR HATIRA*

"Ankara'da havadar, manzaralı, düzenli, geniş asfalt sokakları, güzel bahçeli evleri, villaları olan yeni bir mahallede oturuyorduk. Burada okul, çocuk bahçesi, dinlenme parkı, açık hava sineması, yeraltı sığınağı, çarşı dükkanlar, su deposu...

*HER ŞEY VAR, CÂMİ YOKTU!*

Her şey vardı ama bir camii yoktu; koca mahalle için bir ibadethane düşünülmemiş planda yeri ayrılmamıştı.

Güzel bir yaz günü semtimize, uzun kumral sakallı, güler yüzlü, sempatik, zeki bir hoca, Nimetullah Hoca Efendi geldi. Diyanet teşkilatında resmen görevli değildi; ülke ülke, şehir şehir gezip her türlü topluluğa İslâm'ı anlatıyordu. Çok değişik fikirleri, orijinal bir kişiliği vardı; görgülü ve tecrübeliydi. Çok girişken ve çalışkandı; güçlüklerden yılmıyor, yolundan dönmüyordu. Tatlı konuşuyor, zevkle dinleniyor, karşısındakinin hemen ilgisini ve sevgisini kazanıyordu.

Sabah namazımızı onunla birlikte, aşağıdaki eski köye yapılmış camide kılmış, avluya çıkmıştık. O misafir Nimetullah Hoca Efendi bize sordu:

“—Sizin mahallede cami yok mu?”

“—Maalesef yok, her türlü sosyal ihtiyaç düşünülmüş, ama planda cami yeri ayrılmamış.” diye cevap verdik.

Hoca efendi gayet sakin ve kararlı:

“—O halde hemen bugün yapalım!” deyiverdi.

Biz şaşırdık, tebessüm ettik, bu iş o kadar basit ve kolay mıydı! Mahallede hiç boş arsa olmadığını izah ettik, o diretti:

“—Madem ki evleriniz bahçeli imiş o takdirde biz de camiyi sizin bahçelerinizden birine kurarız!” dedi.

Belediye elbet böyle plansız, düzensiz bir yapıya izin veremezdi; ama o buna aldırmıyor,

“—Siz bana bir bahçe gösterin, gerisi gelir.” diyordu.

Ben düşündüm, güzel bir fikirdi. Bizim hiç hatırımıza gelmemişti.

“—Pekâlâ, bizim evin bahçesine gelin, yapalım!” dedim.

Rahmetli bir dost itiraz etti:

“—Sizin ev aşağıda ve kenarda, biraz daha ortalarda olmalı!” dedi.

Sonunda değerli bir komşunun evi uygun bulundu; bahçe müsait değildi, ama evin altında mescid olabilecek geniş bir bodrumu vardı, orası boşaltılıp sıvanır düzenlenebilirdi. Biz, "Olur, inşaallah önümüzdeki günlerde hazır ederiz." diye düşünürken, Hoca efendi:

“—Hayır hemen şimdi yapmalıyız, hayırlı iş tehir edilmez!” demesin mi!

 

Uzatmayayım herkes battaniyeler getirdi, sararmış otların üzerinde sokak kenarındaki düz ön bahçeye serdi. Orası yazlık açık hava mescidimiz oluverdi. Hoca efendi elini kulağına koydu, çok tatlı bir eda ve seda ile öğle ezanını okudu. Yakın evlerin pencereleri açılıyor, herkes hayretle bizlere bakıyordu. Önümüze mahallenin küçüklü büyüklü çocukları da birikmiş merakla bizleri seyrediyorlardı. Belki içlerinde hiç cami, cemaat görmemiş, ezan, Kur'an duymamış, olanları vardı. Hoca efendi onlarla ahbaplık kurmağa başlamıştı:

“—Uzak durmayın, haydi abdest alın, siz de gelin!” diyordu.

Çekinip tereddüt edenlere:

“—Cennette kuşlar gibi pır pır havalarda uçabileceksiniz, ne hoş değil mi, istemez misiniz?”

"—Haydi nazlanmayın, gelin!" diyor; iltifatlar ediyor, onları güldürüp, kendisine ısındırıyordu. Onlar herhalde şimdiye kadar hiç böyle bir hoca efendi görmemişlerdir.

Kısa zamanda açık hava mescidimiz, bir bayram yerine dönmüş, çocuklar için bir açık hava okulu haline gelivermişti. Hoca efendi akşama kadar onlara Cennet'in anahtarı olan "Lâ ilâhe illa'llàh"ı ve kendileri için Cennet içinde dört duvarlı, çatılı, sevimli bir ev yapmayı öğretmiş bulunuyordu.

Çocuklar akşam eve dönerken, onlara şöyle tenbih ediyordu:

“—Çocuklar, “Lâ ilâhe illallah” sözü cennetin anahtarıdır. Bu cennet anahtarlarını alınız, ceplerinize doldurunuz; anne, baba, kardeş ve daha başka sevdiklerinize de bu anahtarlardan birer tane veriniz ki onlar da Cennet'in kapalı kapılarını açsın, sonsuz güzellikteki Cennet bahçelerine girsin!” diyordu.

Hakikaten duyduk ki, mahallenin çocukları, evine koşan, çocukluk duygusuyla sevine sevine, “Al anne, sana cennetin anahtarı! Al ağabey, sana cennetin anahtarı...” diye hepsine Lâ ilàhe illa’llàh dağıtmışlar. Evlerinde çok güzel bir hava oluşmuş.

(Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN:

Gül Çocuk, Sayı:3. 12.04.1981, İskenderpaşa Camii, Hadis Dersi.)

Allah rahmet eylesin

Kabri cennet bahçesi

Mekanı cennet olsun…

(NOT: Ârif Çelenk 'ten iktibas)

*ALLÂH'IN NÎMETİ HOCALARIMIZ*

Her ikisini de tanıma ve sohbetlerini dinleme bahtiyârlığına erdiğimiz Muhterem Mahmud Esad ve Nimetullah hocalarımıza Rabbimizden rahmet, Alaaddin DURALİ ve  rif ÇELENK Bey üstadlarımıza da;

*HAVZ-I KEWSER; HEP BERÂBER*

onlar da aramızda bulunmak üzere hep berâber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşmak ümîdiyle hayırlı, uzun ömürler diliyor, cümleye bu minvâl üzere karârını bulacak bir sonsuz hayât lütfu niyâzı ve de içten sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...

 

Anasayfa