Günlerimiz HİCRET, MUHARREM, AŞÛRE günleri. Bize verilen konu; KİBİR ve RİYÂ. Her biri kitaplık boyutta kelimeler ve de kavramlar bunlar. Biz sâdece genel bir harmanlama yapmaya çalışacağız; ama bunları mefhum olarak tanımlamak bile hayli yer tutacakken özetlemekte bakalım ne kadar başarılı olacağız.
*** EZBERLER, TÂRİFLER, KABÛLLER... ***
Biz yalnız, araştırırken dikkâtimizi çeken ya da bildiklerimizden farklı olup bir nevî ezber bozan ifâdelere yer vermeye çalışacağız.
Belki ezber değil ama, şimdiye kadar bildiğimiz târiflerden farklı değil mi sizce de şu TEVÂZU târifi meselâ?
"TEVÂZU; hakkı benimseyip ona boyun eğmektir. Öyle ki, Hak ve doğru olan bir şeyi, yaşına ve itibarına bakmaksızın, her kim tarafından ortaya konulmuşsa, îtiraz etmeden kabul etmektir."
*** ALÇAK GÖNÜL, YÜKSEK AHLÂK... ***
Elbette ki bu târifin baş kısmında, hepimizin ilk aklına geldiği şekliyle; "alçak gönüllü olmak, yumuşak davranarak böbürlenmekten kaçınmaktır" ifâdesi varsa da, yukardaki kısım çok daha derin ve kapsamlı geldi bize. Hattâ Öyle ki tepeden-tırnağa tüm hayâtımızı kapsayan bir târif. Her yerde, her durumda, her hâlükârda hak neyse ona uymak, hakka râzı gelmek. Kısaca; burnunun doğrusuna değil hakkın doğrusuna gitmek.
*** MUSTAFA ÖZTÜRK'TEN FUDAYL'A... ***
Nitekim; İmâm-ı Gazâlî'nin KİMYÂ-YI SAÂDET kitabında da Fudayl'dan benzer bir söz naklediliyor:
"Tevâzu; kim söylerse söylesin, hakkı (doğruyu) kabul etmektir. İsterse çocuk ve en câhil kimseler söylesin..."
Yâni; doğruyu kâbulde bahâne yok. Kimden ve nereden gelirse gelsin kabul edilecek; Hak karşısında boyun kıldan ince olacak!
*** "ALLÂH'TAN KORK YÂ ÖMER!... ***
Meselâ Hz. ÖMER (RA); Bir defâsında sefer hâlindeyken kendisine;
- Allâh'tan kork Yâ Ömer!denildi. O hemen atından inip secdeye kapanarak;
- Ömer kim oluyor ki Allâh'tan korkmasın! buyuruyor.
Tavra bakınız. Kendisi Efendimiz SAV in en yakın sahâbîlerinden. Aynı zamanda halîfe. Dememiş ki;
-Sen kim oluyorsun? Biz Allâh'tan korkmayı senden mi öğreneceğiz? vs. falan gibi. Bugünkü bizler nasılız uyarılar ya da hatırlatmalar karşısında; bir kıyas edelim inşâllâh...
*** KİBİRLENMEK, BÖBÜRLENMEK ÖBÜRLE(N)MEK!... ***
Demekki; kimseye ne böbürlenmek, ne de kimseyi öbürlemek, ötekileştirmek bir müslümana aslâ yakışmaz. Bu meyânda şu Hadîs-i Şerîf'i de hatırlayalım:
"Birinin, din kardeşini hor ve hakir görmesi, ona günâh olarak yeter." (Müslim, Birr, 32)
*** KİBİR ve TEVÂZU'DAN MUHARREM’E... ***
İşte böyle; biz de sohbetimizi bu eksende yapmaya çalışmayı plânladık ilginçliği ve kapsayıcılığına binâen.
KİBİR mevzûuna bakarken onun zıddı ilan TEVÂZU geldi önümüze. Ve konu bu minvâlde gelişti.
Neyse, başa dönmek gerekirse, bu gün Hicrî yılın ilk ayı Muharrem’in 10. günü, yâni AŞÛRE GÜNÜ. Hicrî 1445'imiz, Muharrem’imiz, AŞÛRE günümüz hayırlı olsun. Ümmet-i Muhammed'e ve insanlığa maddî-mânevî bereketler getirsin inşâllâh; Âmîn...
*** TÛFÂN'IN ADI, AŞÛRE'NİN TADI... ***
Şimdi şu mesajı paylaşmanın tam da yeri sanki. Mâlum; Aşûre gününün insanlık târihimize dâir önemli hâtıralarından birisi de, Hz. Nûh'un (AS) gemisinin, tûfan sularının çekilerek karaya oturması ve gemide bulunan yiyeceklerden karma bir yemek yapılması. Bu olay bizim örfümüze AŞÛRE TATLISI olarak yansımış. Güzel de olmuş değil mi? Biz böyle her şeyi tatlı olan ümmetin önde, önder ve de örnek bir milletiyiz. Rabbimiz bu mazhariyetin kadrini bilip lâyık olmaya çalışanlardan eylesin. Âmîn.
Her neyse; bunun çok boyutlu, başta birlik-berâberliğin tadı mesajı bulunan Aşûre tatlısından farklı olarak çok mânidâr olan hususlara değinen şöyle bir paylaşım versiyonu da var:
*** HAYVANLAR DUYDU ve UYDU; YA İNSANLAR?! ***
"Hz Nuh hayvanlara bir defa seslendi hemen gemiye bindiler.
İnsanları 950 sene çağırdı.
Onlar boğulmayı seçti!
Nuh'un oğlu en büyük dâvetçinin evindeyken isyânı;
Firavunun karısı enbüyük müşrikin evindeyken îmânı seçti.
Kendi yolunu kendin seçiyorken sakın şartları bahâne etme..."
Biz de buradan KİBİR tanımı çıkarıyoruz. Tüm bu reddedişler, dâvete icâbet etmeyişler; kendi aklını beğenmekten, kısaca kibirden, yâni büyüklenmekten değil midir? Rabbimiz hepimizi korusun. Âmîn...
*** GÜNÂHLARIN VEZÎRİ, İBLİSİN BAŞ TEZVÎRİ... ***
Hem kibir şeytanı isyân ettiren ilk ve de dolayısıyla baş günâh değil midir? Her günâhın temelinde kendi bildiğini okumak, hakka riâyetten yüz çevirmek, aklını, hislerini, hevâsını öncelemek yok mudur?
***** NÎMETLER ve ÂFETLER... ***
"Herşeyin bir âfeti vardır;
İlmin âfeti unutmak, İbâdetin âfeti ise tembelliktir.
Aklın âfeti kendini büyük görmek, zamânın âfeti ise verimsiz ve hayırsız çalışmaktır.
Ticaretin âfeti yalan konuşmak, cömertliğin âfeti ise israftır.
Güzelliğin âfeti kendini beğenmek, dindarlığın âfeti de riyâdır!...
[Abdullah b. Abbas (ra)]
*** AYNALAR YAŞAR, BAKANLAR ÇÜRÜR!... ***
Şimdi; konumuzu dramatize mâhiyetinde, İdris GÖKÂLP'ten bir paylaşım: “Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde vücutta refleks diye bir şey kalmıyor.
Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar akıntısı oluşuyor.
*** 24 SAAT DOLAR DOLMAZ HEM DE!... ***
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar.
İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar.
Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor.
***** EN GEÇ ÇÜRÜYENLER!... *****
En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek .
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
*** KARIN PATLIYOR, GÖĞÜSLER ÇÖKÜYOR!... ***
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
*** KAŞLAR-GÖZLER, EDÂLAR NERDE?...
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, kibrin, malın mülkün, makamın mevkin nerede? Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılamaya çalışan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
*** İŞTE BEDENİN SONU; BU MUYDU BÜTÜN KONU? ***
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezen, zulme uğrayan insanların üzerine basarak bir şeyler elde etmeye çalışanların sonu budur.
Güzelliğiyle, hayatı boyunca makyaj/süse adanan, cildi kurumasın diye her gün özenle kremlenip yumuşatılan bedenin sonu budur.
*** FİTNESS SALONLARI, HÜLYÂ BALONLARI! ***
Hayatını fitness salonlarında ayna karşısında kaslarına bakarak geçiren, tek hedefi vücut büyütüp bununla Instagrama fotoğraf atan kişilerin de sonu budur.
***** ALLÂH BES; BÂKÎ HEVES!... *****
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin. Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmayacak...”
***** DÜNYÂ, HIRS, HÜSRÂN... *****
Şöyle bir de BEYİT var:
DÜNYÂ HIRSI DOYURMAZ, YEDİKÇE AÇ KALIRSIN;
KİBİRDE YÜKSELİRSEN, KABİRDE ALÇALIRSIN!...
Şimdi de, Twitter Şeyh EDEBÂLÎ sayfasından aldığımız şu LÂ EDRÎ söz var ki bu gerçeği ne kadar az ve de öz bir şekilde ifâde ediyor:
*** HEPSİ DE YALANCI KAHRAMAN!... ***
Kim makamıyla övünürse, FİRAVUN'a baksın!
Kim malıyla övünürse, KARUN'a baksın!
Kim rütbesiyle övünürse, HAMAN'a baksın!
Kim soyuyla övünürse, EBU LEHEB'e baksın!
Kim ilmiyle övünürse, ŞEYTAN'a baksın!...
*** İSLÂMİYET, TESLÎMİYET; DÂRÜS'SELÂM... ***
Yüce Mevlâ'mız bizleri ve sevdiklerimizi sonu böyle hem dünyevî hem de uhrevî felâket olan her türlü kibir ve enâniyetten muhâfaza buyursun; emrine teslîmiyetle dâima daha iyiye hicret rûhuyla hakîkâtli bir müslüman olarak yaşayıp dünyâda da âhirette de selâmete erenlerden ve de tüm sevdikleriyle berâber Kur'ân'da DÂRÜS'SELÂM diye ifâde buyurulan Cennetlere girenlerden eylesin...