Kıymetli dostlarım;Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim’de bizlere aynen şöyle buyuruyor "Bu gidiş nereye?"(Tekvir suresi ayet 26)
Günlerdir aylardır Ordu'muz da bir kapışma almış başını gidiyor bu kapışmanın Sonucu nereye varacak da belli değil, söylemeden geçemeyeceğim derdiniz üzüm yemekmi,yoksa bağcıyı dövmekmidir? Söz konusu Kavganın ucunda Ordu’nun Şehri emin’i var, diğer tarafta yazanlar,çizenler Kendilerini mühendis,mimar ve şehir plancısı,görenlermi dersiniz hepsi var.
Evet var olmasına varda
Nerde görülmüştür,İşi inada bindirmek.
Bu işi bilenlerle müşavere yaparak sulh yolu ve çözüme kavuşturmak yerine, çözümsüzlük üretmek.
İnsanoğlunun bir gönül hanesi vardır,
oraya ne ekersen onu biçersin,rüzgar eken fırtına biçer.Hz. Peygamber (s.a.v) buyuruyor ki “Nefsini bilen Rabbini bilir”.
İnsan oğlunun iki gözü iki kulağı ve onun tam ortasında Yüce Allah kullarım iletişim sağlasın konuşarak uzlaşıya gidilsin diye meramını anlatsın diyede bir ağız vermiş aynı zamanda akıl vermiştir.
Ne derler; Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırmış.
Neden bu müslümanlar arasında kardeş kavgaları bir türlü bitmiyor.
"Ne derler bir işçiye bir başçı lazımdır diye.
Millet karar kılmış tercihini yapmış 5 yıllığına yetkiyi ona vermiş seçmiş bu koltuk onada ait değil, Zamanı gelir yapamıyor hoşunada gitmiyorsa gücünde yetiyorsa ya sabır diyerek onu oradan indirilirsin ve yenisini getirirsin.
Dostlar arasında kol kırılır yen içinde kalır ancak bize yakışmaz vurun abalıya demek. Bu kavgaya son verilmeli aksi takdirde bu kavgada kimse karlı çıkmaz gülünç duruma düşmekle kalmaz, Aynen yorgan gitti kavga bittiye dönüşür
Cenabı hak Kur’an-ı Kerim de bizleri ne güzelde ikaz ediyor;"Bu kadar beraber yaşadığınız kişi kesinlikle mecnun değildir."Öyleyse nereye gidiyorsunuz?Tekvir ayet 22-26)Ona yumuşak (leyyin) söz söyleyiniz! Belki düşünüp değerlendirir yahut haşyet duyar!(Taha ayet 44)
Bir türlü sonuca bağlanamayan ve uzayıp giden konularda kullanılan tabirdir. Tilkiyle yılan arkadaş olmuş ve yağmurlu bir havada birlikte bir yolculuğa çıkmışlar. Bir müddet sonra bir nehrin kıyısına gelmişler. Yolculukları gereği gidecekleri yer de nehrin karşı kıyısında kalıyormuş. Gün boyu yağan yağmurdan dolayı nehrin suları kabarmış ve geçecekleri köprü de şiddetle akan nehrin sularından hasar görüp, kullanılamaz hale gelmiş. Köprüden geçemeyeceklerini anlayan iki kafadar karşı kıyıya geçmek için nehrin daha sığ bir yerini bulmuş ve oradan geçmeye karar vermişler Fakat tam suya girdikleri sırada yılan, tilkiye:
"Tilki kardeş! Ben yüzme bilmem, üstelik benim cüssem çok küçük su beni sürükler, alır götürür. Ne olur! beni sırtına alsan da beline dolanıp güvenle karşı kıyıya beraber geçsek!" diye yalvarmış. Tilki biraz düşünmüş, bu yılan tabiatı gereği çok sinsi, ne olur ne olmaz, deyip kafasında bir plan yapmış. Yılana demiş ki; İsteğini kabul ederim ama bir şartla: Bana bir zarar vermeyeceğine söz verirsen. Yılan namus şeref sözü vermiş, böylece tilki de yılanın sırtına dolanıp geçmesine razı olmuş, ya da öyle görünmüş. Derken, yılan tilkinin beline sarılmış olduğu halde, ırmağa girip yüzmeye başlamış.
Henüz karşı kıyıya varmadan yılan duramamış, tilkiyi dolandığı belinden yavaş yavaş sıkmaya başlamış. Durumu hisseden tilki, yılanı uyarmış. Aman ha! Sakın bir yanlış yapayım deme, unutma bana söz verdin”. Yılan; “Evet ama demiş yılanlık damarı ne yapayım kendimi tutamıyorum” Karşı kıyıya varmadan bu durum birkaç defa daha tekrar etmiş. Fakat sonunda yılan tilkiye: "Tilki kardeş! Ne olur kusura bakma, ben seni sıkıp, öldüreceğim !" kendime hakim olamıyorum demiş. Aslında hiç şaşırmayan tilki "Yılan kardeş! Biz seninle arkadaş değil miyiz? Bak, ben sana bunca iyilik ettim. Seni sırtıma alıp karşı kıyıya geçirmesem sen tek başına nehri geçemezdin!" falan diye anlatmaya çalıştıysa da yılan hiç oralı olmamış. Tilkiye demiş ki; tilki kardeş sen haklısın ama ne yapayım ki "Bu benim huyum. sokmak benim yapımda var!" demiş.
Tilki bir an durakladıktan sonra yılana "Peki yılan kardeş! Madem öyle sok, öldür, ne yapalım! Bu benim kaderimmiş derim. Yalnız senden bir ricam var, o'nu yerine getir de sonra ne istiyorsan yap demiş. Yılan tabiatı gereği ne kadar sinsi olsa da, tilkinin ne kadar kurnaz olduğunu anlayacak kadar zeki değilmiş.
Bu yüzden tilkinin son isteğini yerine getirmeyi kabul etmiş. Tilki yılana demiş ki: “Madem biraz sonra öleceğim, ölmeden önce yüzüme bir kez olsun baksan da, o güzel gözlerini son defa görsem" demiş. Bu sözlere aldanan yılan, başını uzattığı an, tetikte duran tilki derhal atılıp yılanın başını koparıvermiş. Sonra da ölen yılanı ırmağın kenarında, kumların üzerine boylu boyunca uzatmış ve kendi hilesine kurban giden arkadaşına şöyle demiş: "Yoook yılan kardeş! Ben öyle eğri büğrü arkadaş istemem! Benimle arkadaş olacaksan, böyle dosdoğru olacaksın!" Sen yılansan ben de tilkiyim demiş.
Bu kıssadan ne anlamalıyız: Son günlerde alevlenen Ordu'da Cami tartışması
Bu konu öyle karşı tartışmalarla değil,bu konunun daha teferruatlı bir şekilde donanımlı insanlar tarafından buranın bir şer-i emini var enine boyuna anlatılması gerekir
Çünkü! Bugün şehrin yetkisi onun elinde, sen kumaşı beğenirsin getirirsin terziye oda ölçüne göre elbiseni keser biçer diker.
Yok öyle her şeyi ben bilirim demekle olmuyor,Öneri ve görüşler elbette ki olmalıdır,Otomatiğe bağlanmış silah gibi önüne geleni tarama hakkına sahipte değilsiniz
Bu nedir kardeşim! Mesnetsiz yakıştırmalar,zanda bulunmalar,küfürler, lanetler yağdırılıyor.
Bu baktığınız ayna bakanın kendisini göstermiyor mu?
Kâinatın mayasında muhabbet varken biz neye, kime, ne kadar muhabbet besliyoruz biliyor muyuz?” Suyun rengi kabına göre olurmuş,Madem bir damla su ve bir avuç toprağız o halde,"Gelin tanış olalım işi kolay kılalım sevelim sevilelim,vilelim dünya kimseye kalmaz.
Allah Rasül'ü (s.a.v) efendimiz;Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”
gelin gönüller yapalım kalp kırmayalım!
Bir kez gönül yıktınısa,Bu kıldığın namaz değil,Yetmiş iki millet dahi,Elin yüzün yumaz değil,Yol odur ki doğru vara,Göz odur ki Hakk'ı göre,Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Gönül hanesini temizleyip edep elbisesini giyinen kendini sükût doğruluk ve vakarla süsleyen bir mü’min çevresindekileri de kendine benzetmez mi? Benzetir. Elbiseler elbiselere benzeyince kalplerde kalplere benzemeye başlar,Dışımızla içimizle çevremizi etkilerken dışıyla içimizlede çevremizden etkileniyoruz. Nefsimizin bahçıvanı olabilmek Gülistanlarda gül olabilmektir muradımız.